- Haberler
- 'Şanlıurfa'nın hikayesini zihninize, gönlünüze yazın'
'Şanlıurfa'nın hikayesini zihninize, gönlünüze yazın'
Başbakan Davutoğlu, 'Gençler, Şanlıurfa'nın hikayesini zihninize, gönlünüze yazın. O 12 insanın içinde Türk, Kürt, Arap vardı. Bundan sonra da bunlar kardeş olacak diye gönlünüzden çıkarmayın.' dedi.
ŞANLIURFA (AA) - Başbakan Ahmet Davutoğlu, Şanlıurfa'da, Habertürk televizyonunda canlı yayınlanan "Şimdi ve Burada" adlı programda gençlerin sorularını yanıtladı.
Başbakan Davutoğlu, "Talimat, yardım, silah gelmemiş, ordu dağılmış. Daha TBMM kurulmamış. 4-5 Eylül gecesi Kuvayı Milliye'nin ilk tohumları burada atıldığında 12 yiğit insan bir araya gelmiş. O güzel insanlar bir işaret fişeği çakmışlar, toplanmışlar, ahdetmişler. 'Şanlıurfa özgür olana kadar durmak yok' demişler." dedi.
"Şanlıurfa'nın hikayesi kendini kurtaran şehrin hikayesidir"
Başbakan Davutoğlu, "Şimdi bizi şu veya bu kimlikle bölmek isteyenler, Suriye'deki ateşi bize yansıtmak isteyenler var. Gençler, Şanlıurfa'nın bu hikayesini zihninize gönlünüze yazın. O 12 insanın içinde Türk, Kürt, Arap vardı. Bundan sonra da bunlar hep kardeş olacak diye gönlünüzden yüreğinizden bunu hiç çıkarmayın." şeklinde konuştu.
Davutoğlu, konuşmasında şunları kaydetti:
"Yakın tarihimizde Şanlıurfa'nın bize en büyük armağanı istila ateşine karşı istiklal aşkı. Düşünün bir ülkenin bütün orduları tasfiye edilmiş, ümitler kırılmış, şehirler düşmüş, bazı şehirler bu tablo karşısında ayağa kalkmış ve 'bu şehir, bu ülke, bu toprak benim' demiş. Şanlıurfa'nın hikayesi kendini kurtaran şehrin hikayesidir."
Bir üniversite öğrencisinin, "Gençler olarak sosyal medyayı çok kullanıyoruz ama her olaydan sonra sosyal medya kapatılıyor ülkemizde. Herkes bir yolunu bulup, giriyor. Madem bu çözüm yolu değil neden kapatıyorsunuz" şeklindeki sorusu üzerine Davutoğlu, şunları söyledi:
"Bir kere şunu ifade etmek isterim ki teknolojinin, iletişim teknolojisinin bu kadar geliştiği bir dönemde, hiçbir şeyin gizli saklı kalması mümkün değil. Engellenmesi de mümkün değil. Ben akademisyen olarak zaten herhangi bir fikrin, herhangi bir kanaatin sadece durdurularak engelleneceği inancında değilim. Fakat belli durumlar olur ki siz de benim yerimde olsanız bazı kararları almak zorunda kalabilirsiniz. O da nedir, düşünün, Ankara Kızılay saldırısı. O gün tüm Türkiye huzurlu bir gün yaşıyordu. Bir pazar günüydü. Kızılay'da otobüse binip evine dönmek arzusunda olan, her birinin ailesi, kardeşi, evde bekleyen oğlu, kızı, insanlara karşı bir saldırı yapıldı. Şimdi orada o anda öylesine kötü görüntüler oldu ki şimdi bir an siz kendi babanızın, annenizin Allah muhafaza, bir kardeşinizin böyle bir olayda bedeninin etkilenmiş olduğu bir şekilde olay yerinde olduğunu düşünün ve o anda da bu görüntülerin bir anda bütün sosyal medyada yayıldığını düşünün. Burada bir karar almak zorundasınız."
"Dünyanın her yerinde terör olayı olduğunda kontrollü yasaklar gelir"
"Dünyanın her yerinde terör olayı olduğunda, bazı kontrollü yasaklar gelir" diyen Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Paris saldırısı sonrasında herhangi bir cenaze gördünüz mü? Yok. Çünkü hemen durdurdular, bütün sanal iletişim kanallarını. Biz de bazen böyle durumlarda bu tedbirleri almak zorunda kalıyoruz. Neden? Bir boyutu, insani boyutu o anda o olaydan etkilenmiş kişilerin öyle veya böyle görüntülerinin o kişinin aile fertlerinin üzerinde olumsuz etki yaratmaması. Bir diğer boyutu teröristlerin emellerine ulaşamaması. Teröristler zaten panik oluşturmak, korku oluşturmak, insanlarda hayata olan bağlılığı yok etmek için bu terör olaylarını yayarlar. Ta ki bizi korkutabilsin, sindirebilsinler diye. Bütün o görüntülerin o an itibarıyla sosyal medyada süratle yayılması ki her şey yapılıyor o anda o teröristlerin amaçlarına ulaşabilmek için araç haline dönüşebiliyor. Onu da engellemek gerekiyor."
"Alternatifleri değerlendirdik"
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Murat Çetinkaya'nın yeni Merkez Bankası Başkanı olmasını öngören kararnamenin imzaya açılmasına ilişkin soru üzerine Başbakan Davutoğlu, Aylardır 'Merkez Bankası başkanı nasıl seçilecek, ne olacak' diye bekleyenlerin olduğunu hatırlatarak "Herhalde onların biraz hevesleri kursağında kalmış. Ama piyasaların bugünkü genel tepkisine baktığınızda da bu sürekliliğin devamı önemli bir istikrar ve güven unsuru olarak görüldü" diye konuştu.
Şanlıurfa'da, Habertürk televizyonunda canlı yayınlanan "Şimdi ve Burada" adlı programda gençlerin sorularını yanıtlayan Başbakan Davutoğlu, "Türkiye'de 'her an bir kriz çıksın' diye neredeyse yapılan çabalar karşısında eğer bizim özgüvenimiz sağlam olmamış olsaydı şu anda topluma karamsarlık hakim olurdu" dedi.
Davutoğlu şöyle devam etti:
"Bugün al bayrağı gören bir Somalili kendi bayrağı gibi hissediyorsa, al bayrağı gören bir Filistinli 'Bu beni temsil ediyor' diyorsa, al bayrağın altında yaşamak için koşarak Türkiye sınırlarına gelen bir Suriyeli 'Ah şu bayrağın altına sığınayım' diyebiliyorsa, binlerce kilometre ötedeki Arakanlı, ziyaret ettiğimde al bayrağı kaldırıp öpüp başına koyuyorsa, o bayrak sembol olarak o ülkenin değerini yansıtır."-
Hiçbir zaman bir hesabın içinde olmadığını aktaran Davutoğlu, şu değerlendirmede bulundu:
"(Ben başbakanım, başkanlık sistemine geçerse ben ne olurum) diye soruyorsam zaten hasbilikten kopmuşum demektir, bu makamı hak etmiyorum demektir. Bundan Allah'a sığınırım. Millet önünde böyle bir hesap yapmaktan Allah'a sığınırım. Doğru olanı savunurum, nedir doğru olan 12 Eylül Anayasası, çarpık bir anayasadır, darbe anayasasıdır. Ben o 12 Eylül Anayasası'nı sizin gibiyken, ilk oyumu o zaman kullandım, hala hatırlıyorum. Oy sandığına gittim, niyetim kesin, askeri darbelere karşı olduğum için 'hayır' diyeceğim. Oylama güya gizli oylama ama bir şeffaf zarf koymuşlar, içini gösteren 'evet' oyu bembayaz, 'hayır' oyu koyu kahverengi, dolayısıyla kim 'hayır' oyu koyuyorsa atarken zaten herkes görüyor. Gururla 'hayır' oyunu kullandım ve attım. Şimdi ben 'Başbakanım' diye 12 Eylül Anayasası'na, 'hayır' dediğim o anayasaya sığınmam, o anayasayı değiştirmek için her şeyi yaparım."
"Tek birşey var zihnimde, bu çarpık 12 Eylül Anayasası'nı değiştirmek"
Başbakan Davutoğlu, Abdullah Gül 11. Cumhurbaşkanı olarak ilan edildiğinde bazı vesayetçi çevrelerin "Eşi başörtülü olan biri cumhurbaşkanı seçilmesin" diye bildiri yayınlandığını anlattı.
Bu tür olayların yaşanmaması için cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine karar verildiğini ve ilk uygulamasının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın seçilmesiyle hayata geçtiğini aktaran Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Gerek 11. ve 12. cumhurbaşkanlarımızın yönetiminde, gerekse şimdi benim ile cumhurbaşkanımız arasında aynı düşünce aynı fikriyat olmamış olsa Türkiye nice krizler yaşardı. Hukuki sorumluluk, siyasi sorumluluk başbakanda ama cumhurbaşkanında da hele bir de halk tarafından seçilmiş olmak dolayısıyla gelen özel bir konum var. Şimdi bu yetki çatışmalarını gidermek gerekiyor. Onun için doğru olan, halk tarafından seçilme evresine geldiği için başkanlık sistemine geçmek. Bu otoriter bir anlayışı beraberinde getirecek diye bir şey söz konusu değil. Onun içine gerekli güç dengelerini yansıtmamız gerekir. Ben bunu doğru olduğunu bilmeme rağmen, 'eğer bu olursa ben bu makamı kaybederim' dediğimde ben ruhumu kaybetmişim demektir, ben davamı, ben aşkımı kaybetmişim demektir. İnsan davasını, kimliğini, aşkını küçük bir makama terk eder mi, eder misiniz siz? Benim için tek bir şey var zihnimde, bu çarpık 12 Eylül Anayasası'nı değiştirmek. Birileri öyle hesap eder, birileri böyle der, birileri o yorumu yapar, hiç umurumda değil, hayatta hiçbir zaman arkaya bakmadım. Bakmış olsaydım bu makamı Rabbim bana lütfetmezdi, şimdi de bakmıyorum. Tek ilgilendiğim şey, sabah kalktığımda 81 vilayetimizde huzur var mı, güvenlik var mı? Takip ediyorsunuz gece gündüz koşturmaya çalışıyoruz. Bu ülkeyi şu anki anayasa ile yönetme sorumluluğu üzerimizde, bunu yaparım ama bu ülkeyi daha ileri bir aşamaya götürmek için anayasa reformu gerekiyorsa onu da yaparım. Sonrası mı, sonrasında güzel bir söz vardır bizde, tevekkel ne alallah. Yaparız güzel bir anayasa, 12 Eylül Anayasası'nı rafa kaldırma şerefini taşıdıktan sonra bu makamların hiçbir önemi kalmaz ama bu makamda bulunurken de hakkını veririm. Kimseyle bu hak konusunu da müzakere bahsi yapmam, cumhurbaşkanımızla birlikte o cumhurbaşkanlığı makamının ben başbakanlık makamının hakkını vere vere el ele geleceğe yürürüz."
Kimlik bilgilerinin sızdırıldığı iddiası
"Türkiye'deki 49 milyon seçmenin kimlik bilgileri internette yayınlandı bir sitede. Bu konuyla ilgili soruşturma devam etti, açıklamalar yapıldı, ne aşamaya gelindi?" sorusu üzerine Davutoğlu, bugün Bakanlar Kurulu'nda konunun ele alındığını söyledi.
Davutoğlu, konu ilk gündeme geldiğinde iki hafta önceki Bakanlar Kurulu'nda Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım'a çok kapsamlı bir araştırma yapılması talimatı verdiğini bildirdi.
"Devlet güven demektir. Kimlik bilgilerini devletine hiç sakınmadan insanların verebilmesi önemlidir" diyen Davutoğlu, hem Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca bir araştırma yapıldığını, hem de İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürü'nü Bakanlar Kurulu'na davet ettiklerini bildirdi.
Başbakan Davutoğlu Şöyle devam etti:
"Maalesef bu yolla, Yüksek Seçim Kurulunun yasal olarak zorunlu olduğu için parti genel merkezine vermesi, parti genel merkezinden bir teşkilata, adını da söyleyeyim İzmir teşkilatına gönderilmesi, orada bu işin, bunun yayılması üzerinde bir şey var. Dolayısıyla bir partinin, yasal bir konuyu yanlış bir şekilde kullanması ve onun üzerinden yürüyen bir süreç."
"Vatandaşlarımızın hakkını, hukukunu korumak bizim görevimiz"
Ayrıca siber saldırılar konusunda Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının koordinasyonunda ciddi ve kapsamlı çalışmalar yürütüldüğünü ifade eden Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Vatandaşlarımızın hakkını, hukukunu korumak bizim görevimiz. Nasıl bir tedbir alınacağı konusunda, bu bilgilerin kötüye kullanılmaması için, özellikle TC Kimlik numarası olarak bilinen numara üzerinden herhangi bir usulsüzlük yapılmaması için tedbirler üzerinde de çalışıyoruz. Olayın oluş seyri bu. Şeffaf bir şekilde de bunu paylaşmak bizim görevimiz.
Ben bugün anlatılanlardan gerek İçişleri Bakanlığımızın gerek Ulaştırma Bakanlığımızın bu işte herhangi bir ihmali olmadığı konusunda kesinlikle mutmain oldum ama soruşturma neticesi sonrasında da alınacak tedbirleri de arkadaşlar çalışacaklar. Çok daha köklü tedbirler alabiliriz. Belki de bu yasal zorunluluğu değiştirmek durumunda da kalınabilir. Yani YSK'ya dahi bu bilgilerin verilmemesi ya da YSK'ya verilip partilere aktarılmaması da dahil ek tedbirler almamız gerekebilir."