• Haberler
  • Aktüel
  • CHP'li Öztrak: Ülke 'Ya benimsin ya kara toprağın' diyen zihniyetin elinde

CHP'li Öztrak: Ülke 'Ya benimsin ya kara toprağın' diyen zihniyetin elinde

CHP Sözcüsü Faik Öztrak: Ülke 'Ya benimsin ya kara toprağın' diyen bir zihniyetin elinde. Enflasyonun nesebi sahihtir, anası da babası da Erdoğan'dır. Aile destekleri programı, ülkeyi getirdikleri yerin itirafı.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, "Ülke 'Ya benimsin ya kara toprağın' diyen bir zihniyetin elinde. Enflasyonun nesebi sahihtir, anası da babası da Erdoğan'dır. Aile destekleri programı, ülkeyi getirdikleri yerin itirafı" eleştirisinde bulundu.

2001 krizi yıllarında Hazine Müsteşarlığı da yapan Öztrak, CHP Genel Merkez’inde MYK gündemine ilişkin basın toplantısı düzenledi.

Akajans'ın haberine göre, Öztrak AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "yolun sonuna geldiğini idrak ettiğini" savundu. Öztrak, Erdoğan’ın, seçime kadar kur korumalı mevduatla idare etmeyi, sonra da bu ateşten topu CHP’nin kucağına bırakmayı düşündüğünü ileri süren Öztrak, “Bu, korkunç bir sorumsuzluk. 85 milyonluk koskoca ülke, ‘Ya benimsin, ya kara toprağın’ diyen bir zihniyetin elinde” dedi.

Öztrak, "20 yıldır iş başında olan bir hükümet, bugün vatandaşlarına çıkıp, “Sabredin” diyebiliyorsa, o hükümete sadece metal yorgunu denmez. Aynı zamanda, o hükümetin beyin ölümü de gerçekleşmiştir" ifadesini kullandı.

Öztrak'ın basın toplantısının tam metni

 

Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Bugün Kurulumuzun gündeminde; Erdoğan Şahsım Hükümetinin, ekonomiyi perişan eden politikaları sonucunda, milletimizi ezip geçen hayat pahalılığı, artan yoksulluk ve fukaralaşma, arşa çıkan ekonomideki riskler ve Türkiye’mizin çok önemli diğer sorunları vardı.

CHP’NİN ÖNERİLERİNİ KOPYALA-YAPIŞTIR YAPIYORLAR

Metal yorgunu Saray hükümeti, ülkemize yaşattığı büyük buhrandan, aspirin tedavisiyle, pansumanla, yamayla çıkmaya çabalıyor. Olmuyor; Cumhuriyet Halk Partisi’nin önerilerini, projelerini, kopyalayıp yapıştırarak, sandığa kadar dayanmaya çalışıyor bu sefer. Ama bilinen kuraldır; “Taklit aslına öykünürken, aslını büyütür.” Milletimiz, dertlerine kimin derman olacağını çok iyi biliyor. Artık derdini Erdoğan’a değil, Sayın Genel Başkanımıza anlatıyor. Milletimiz sesini duyanın, sıkıntılarını giderecek projeleri üretenin, Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu görüyor. Ancak Sayın Genel Başkanımız zorladığında, şahsım hükümetinin kımıldadığını biliyor. Milletimiz; kendisine sırt çevirenlere, sesini duymayanlara, halini görmeyenlere, kibirden sarhoş olmuşlara, sandıkta tasdiknamelerini vermeye hazırlanıyor.

GENEL BAŞKANIMIZ PROJELERİMİZİ PAYLAŞMAYA DEVAM EDECEK

İşte dün Balıkesir’de, Kuvayımilliye Meydanı’nı dolduran halkımızın coşkulu, gür sesi, başta Genel Başkanımız olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi’nin ve ortaklarının, “Çözümün adresi” olarak görüldüğünü ortaya koydu. Biz, milletimizin bu büyük teveccühüne layık olmak için, gece gündüz çalışmaya devam edeceğiz. Genel Başkanımız, milletin derdine derman olacak projelerimizi paylaşmaya, milletin dertlerinin takipçisi olmaya devam edecek.

CUMHURİYETİN KURULUŞUNDA İKİ ÖNEMLİ KAVŞAK: ERZURUM VE LOZAN

Geçtiğimiz hafta, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşunda, iki önemli kavşağın, iki önemli dönüm noktasının yıl dönümlerini coşkuyla kutladık. Bunlardan ilki; 23 Temmuz 1919’da toplanan Erzurum Kongresi’dir. Bu milli kongremizde, Kurtuluş Savaşı’nın yol haritası çizilmiş, “Hiçbir emperyalistin, manda ve himayesinin kabul edilmeyeceği” tüm dünyaya ilan edilmiştir. Yine Erzurum Kongresi’nde; “Kuvayımilliye’yi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hâkim kılmak esastır” denerek, Kurtuluş Savaşımızın ve Cumhuriyetimizin merkezine, milletimizin gücü ve tertemiz iradesi konmuştur. O tertemiz irade de Gazi Meclis’te vücut bulmuş, milletimiz kendi kaderine Gazi Meclis eliyle sahip çıkmıştır. Cumhuriyetimize giden yolda, bir diğer önemli dönüm noktası ise, 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması’dır. Lozan Antlaşması, Büyük Önderimiz, Cumhuriyetimizin ve Cumhuriyet Halk Partimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle, “Türk ulusu aleyhine yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması’yla tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir.” Lozan Antlaşması, Siyasi bağımsızlığımızla beraber, adli ve iktisadi bağımsızlığımızı da tüm dünyaya kabul ettiren, çok önemli bir zaferdir. Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedidir. Lozan Antlaşması’nı anlamak ve çocuklarımıza anlatmak, bugün artık en önemli görevlerden biri haline gelmiştir.

LOZAN’IN BAYRAM OLMASI İÇİN TEKLİF VERECEĞİZ

Genel Başkanımız, Cumartesi günü Lozan’ı anmak üzere, Bursa’da Rumeli ve Balkanlardan gelen soydaşlarımız, mübadiller ve onların çocuklarıyla, torunlarıyla bir araya geldi. Bu görkemli buluşmada da, TBMM açılır açılmaz, “Lozan Sulhunun, resmi bayram olarak kabul edilmesine dair” bir kanun teklifinin verilmesi talimatını bizlere verdi. Biz bu vesileyle, bir kez daha, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Kurtuluş Savaşımızın tüm aziz kahramanlarını, tüm şehit ve gazilerimizi rahmetle, minnetle, saygıyla anıyoruz. Hepsinin mekânı cennet olsun.

20 YIL SONRA HALA “SABREDİN” DEMELERİ İFLASIN İLANI

20 yıldır iş başında olan bir hükümet, bugün vatandaşlarına çıkıp, “Sabredin” diyebiliyorsa, o hükümete sadece metal yorgunu denmez.

 

HÜKÜMETİN BEYİN ÖLÜMÜ GERÇEKLEŞMİŞTİR

Aynı zamanda, o hükümetin beyin ölümü de gerçekleşmiştir. 20 yıl hem devletlerin, hem de insanların hayatında oldukça uzun bir zamandır. Verilen sözlerin, vaatlerin yerine getirilmesi için, haydi, haydi yetecek bir süredir. Ama 20 yılın sonunda, sözlerini tutmayan, millete zulmeden bir hükümet, hala sıkılmadan çıkıp milletten sabır istiyorsa bu, siyasi aczin ve iflasın ilanıdır. Milletimiz, kendisine zulmedenlere sabretmez. Zulme karşı durmayıp, sessizce sabretmenin, zulme rıza göstermek olduğunu, zulme rıza gösterenin de, zulme ortak olduğunu bilir. Milletimiz kendisine zulmedenleri de çok iyi tanır.

ZULMÜNÜZ ATEŞTEN SICAK

Hazreti Ali; “Dürüst insana iftira atmak, gökten ağırdır. Hak, yeryüzünden geniştir. Kanaatkârın kalbi, denizden zengindir. Münafığın kalbi, taştan katıdır. Zalim idareci, ateşten sıcaktır. Sabretmek, zehirden acıdır” demiş. Ülkeyi 20 yıldır yönetenlere sormak lazım. Bu millet ateşten daha sıcak zulmünüze, daha ne kadar sabredecek?

MİLLETE VERDİKLERİ SÖZÜ TUTMADILAR

2011 seçimlerinden hemen önce, “Türkiye 2023’te, dünyada ilk 10 ekonomi arasına girecek” diye, millete söz veren kim? Bu vaadi devletin kalkınma planına yazdırıp, Meclis’te onaylatan, sonra da Devlet Planlama Teşkilatı’nı kapatan kim? Tabii ki Erdoğan… Ama 2023’e bir yıl kala, bıraktık ilk 10’u, Türkiye’yi en büyük 20 ekonomi liginden düşüren kim? O da Erdoğan… Güzel ülkemizi, 1990’dan beri içinde olduğu, dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasından, 23. sıraya düşürdüler. Millete verdiği sözü tutmayan, taahhüdünü yerine getirmeyen kim? Tabi ki Erdoğan… Bugün Türkiye’nin küresel kredi notu, Brezilya’nın, Meksika’nın, Güney Afrika’nın bile çok gerisindeyse, artık adımız, Papua Yeni Gine, Ruanda, Kenya, Kamerun, Bolivya, Kosta Rika’yla beraber anılıyorsa, bunun sorumlusu kim? Tabii ki Erdoğan… Allah aşkına! Milletimiz, Erdoğan ve onun şahsım hükümetlerinin, ülkemizi düşürdüğü bu hale daha ne kadar sabredecek?

FAİZLE NASIL UĞRAŞILIR GÖRÜN DEDİ, BANKALARIN FAİZ GELİRİ DÖRDE KATLANDI

2018’de 24 Haziran seçimlerine giderken, “Bu kardeşinize yetkiyi verin, ha ondan sonra bu faizle, şununla, bununla nasıl uğraşılır görün” deyip, milletten oy isteyen kim? Yine Erdoğan… Faizle nasıl uğraştığını hep beraber gördük. Bundan dört yıl önce, bankaların faiz geliri 124 milyar 467 milyon liraydı. Bugün neredeyse dörde katlandı. 420 milyar 840 milyon lira oldu. Cumhuriyet tarihimizde ilk kez, iç borç için ödenecek faiz, borcun anaparasını bu hükümet döneminde aştı. Bunun sorumlusu kim? Tabii ki Erdoğan…

ÜLKE, “YA BENİMSİN YA KARA TOPRAĞIN” DİYEN BİR ZİHNİYETİN ELİNDE

Yine Cumhuriyet tarihimizde ilk kez, özel bankaların ödeyeceği faize, Devlet Hazinesini kefil yapan kim? Erdoğan… “Devletin kasasından bir kuruş çıkmayacak” dedikten sonra, daha yılın ilk altı ayında, Kur Korumalı Mevduat dedikleri, ucube uygulama için, bütçeden, yani milletimizin kesesinden, 37 milyar lira ödeyen kim? Erdoğan ve onun Şahsım Hükümeti… Anlaşılan yolun sonuna geldiğini artık idrak eden Erdoğan, seçime kadar Kur Korumalı Mevduatla idare etmeyi, sonra da bu ateşten topu, bizim kucağımıza bırakmayı düşünüyor. Bu, korkunç bir sorumsuzluk. 85 milyonluk koskoca ülke, “Ya benimsin, ya kara toprağın” diyen bir zihniyetin elinde… Milletimiz, kendisini faiz lobilerine ezim ezim ezdiren Erdoğan’a, ülkeye, “Ya benimsin, ya kara toprağın” diyen kifayetsizlere, daha ne kadar sabredecek?

8,4 MİLYON EVE “KÜÇÜK KIYAMETİ” YAŞATTILAR

Erdoğan daha önce: “Para, tıpkı bayrak gibi, tıpkı milli marş gibi, bir ülkenin gücünü, itibarını, bağımsızlığını simgeler. Paranın itibarı, milletin itibarıdır” diyordu. Erdoğan Şahsım Hükümeti kurulurken dolar 4 lira 73 kuruştu. Bugün dolar 17 lira 80 kuruş. Türk Lirası son dört yılda, dolar karşısında yüzde 75 değer kaybetti. Erdoğan’ın elinde milli paramız pul oldu. Milletimiz, milli parasının itibarını, yerlere düşüren Erdoğan’a, daha ne kadar sabredecek? İşsizlik, küçük bir kıyamettir. Evde huzur bırakmaz. Yüzlerde gülümseme bırakmaz. Kalplerdeki gelecek kaygısı, gözlere taşınır. Karamsarlık kapkara olup, işsizlerin yüzlerine siner. Bu ucube rejimin hayata geçtiği, 2018 Temmuz’undan bu yana, ülkemizdeki işsizlerin sayısı, 2 milyon 830 bin kişi arttı. 8 milyon 387 bin kişiye çıktı. Bugün bu ülkede, 8 milyon 387 bin evde, küçük kıyamet yaşanıyor.

İŞSİZ SAYIMIZ 4 YILDA, 15 İLİMİZİN TOPLAM NÜFUSU KADAR ARTTI

Tunceli, Bayburt, Ardahan, Kilis, Gümüşhane, Artvin, Çankırı, Bartın, Iğdır, Sinop, Bilecik, Erzincan, Kırşehir, Karabük, Karaman… Ülkemizdeki işsizlerimizin sayısı, sadece son dört yılda, bu saydığım 15 şehrimizin toplam nüfusu kadar artmış. Peki, bunun sorumlusu kim? Erdoğan… Milletimiz, Erdoğan’ın sebebi olduğu, bu işsizlik kıyametine daha ne kadar sabredecek?

ENFLASYON CANAVARINI AZDIRDI, MİLLETİN ÜSTÜNE SALDI

Enflasyon en büyük halk düşmanıdır. Milletin alın terini, emeğini, satın alma gücünü fare gibi kemirir. Cepte ne var, ne yok, bir yankesici gibi hissettirmeden çekip alır. Erdoğan bile isteye bu sinsi halk düşmanını besledi, büyüttü. Ve bu canavarı milletimizin üzerine saldı. Ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dört yıl önce hayata geçtiğinde; bu ülkede enflasyon yüzde 15’ti. Şimdi yüzde 79. Dört yıl önce gıda enflasyonu yüzde 19’du. Bugün gıda enflasyonu oldu yüzde 94. Hayat pahalılığı dört yılda, beşe katlandı. O da TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla… TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla son dört yılda, sebze yüzde 141, meyve yüzde 178, yumurta yüzde 181, ekmek yüzde 218, et yüzde 222, peynir yüzde 257, makarna yüzde 330, süt yüzde 349 zam gördü. Dört yıl önce bugünlerde, 12 kilogramlık ev tüpü 92 lira 50 kuruş idi. Bugün 311 lira. Mutfaklarda tencereyi kaynatmak, yüzde 236 pahalandı. Tencerenin içini doldurmak bir dert. Tencerenin altını yakmak ayrı bir dert. Tencereler dolmuyor, tencereler boş kalıyor. Erdoğan’ın besleyip büyüttüğü, milletin alın terine, emeğine, cebine musallat olan, bu enflasyon canavarına milletimiz daha ne kadar sabredecek? Erdoğan’ın müellifi olduğu saray rejimi, dört yıl önce iş başı yaptığında, ülkemizde benzinin litresi 6 lira 29 kuruştu. Bugün oldu 22 lira 84 kuruş. Dört yıl önce bir arabanın 55 litrelik benzin deposu, 346 liraya doluyordu. Bugün 1256 liraya doluyor. Artık kontağı çevirirken, vatandaşlarımızın elleri titriyor. Sonra çıkıp kontağı kapattırmadık diyorlar. Erdoğan’ın elinde şaha kalkan bu akaryakıt masrafına, milletimiz daha ne kadar sabredecek? Yine dört yıl önce mazotun litresi 5 lira 75 kuruştu. Şimdi 25 lira 54 kuruş. 120 litrelik traktör deposu, 690 liraya doluyordu. Bugün 3 bin 65 liraya doluyor. Dört yıl önce; ÜRE gübrenin kilosu 2 lira 20 kuruştu. Bugün 13 lira 20 kuruş. DAP gübrenin kilosu 3 lira 20 kuruştu. Bugün 16 lira 10 kuruş. Çiftçilerimiz, üreticilerimiz, Erdoğan yönetiminde arşa çıkan bu girdi maliyetlerine, daha ne kadar sabredecek?

SABIR BOYUN EĞMEK DEĞİL, MÜCADELE ETMEKTİR

Hz. Ömer’in dediği gibi, “Sabır, boyun eğmek değil, mücadele etmektir.” Bugün kendileri saraylarda yaşarken, milletimizi ekmek kuyruklarına sokanlar kim? Saraylarında kornişona sarılı dana rozbifleri, zencefilli somonlu suşileri, efuliler, smoothieler eşliğinde gövdeye indirenler kim? Bunları sindirmek içinde manda yoğurtlu, kestane ballı karışımları yatmadan önce götürenler kim? Sonra da iş vatandaşlarımıza gelince, “Aç kalmak sünnettir” diyerek, milletle alay edenler kim? Elbette Saray ve şürekâsı… Artık gün, sabretme günü değildir. Bu kifayetsizlerin hiç vakit kaybetmeden, milletin önüne sandığı getirmesi için mücadele günüdür.

YANDAŞA, LOBİYE ŞAPIR ŞUPUR; MİLLETE YARABBİ ŞÜKÜR

Erdoğan faiz lobilerinden sabır istiyor mu? Hayır! Sadece bu yılın ilk altı ayında bütçeden; faiz lobilerine 135 milyar lira aktardı. Peki yandaş müteahhitlerinden sabır istiyor mu? O da Hayır! Yine bu yılın ilk yarısında, Dolar-Avro garantili rant projeleri için, yani geçmediğimiz köprüler için, geçmediğimiz tüneller için, yollar için yandaş müteahhitlerine yaklaşık 10 milyar lira aktardı. Yandaşa, faiz lobilerine gelince şapır, şupur. Millete gelince yarabbi şükür.

MİLLET BU HÜKÜMETİ 20 YIL SIRTINDA TAŞIDI

Bu aziz millet, saray ve şürekâsına 20 yıl sabretti. Yetki istediler, verdi. “Vergi vereceksin” dediler, verdi. Koskoca bir ülke, koskoca bir millet, bir avuç Saray yanaşmasını, beşer onar maaş alan saray sosyetesini sırtında taşıdı. Onlar ne yaptı? Milletimizi unuttu. Milletimizin sesine kulaklarını tıkadı. Millet, bunların sebep oldukları buhranda inim inim inlerken, önce çıktılar dediler ki hep bir ağızdan, “Kriz falan yok, hepsi manipülasyon”. Enflasyon, makyajlı TÜİK rakamlarıyla bile, üç haneye koştu, “Ülkemizde enflasyon yok, hayat pahalılığı var” diye, sıkılmadan milletle eğlendiler.

BİLECİK DOMATESİ, BİLECİK’TE 15 LİRA

Millet pazar tezgâhlarındaki, market raflarındaki fiyat etiketlerini gösterdiğinde, bazı AK Partili vekiller, “Meyveyi, sebzeyi yaz gelince mevsiminde yiyin” diyerek, ya da meyveyi sebzeyi kendiniz üretin diyerek millete sabır telkin ettiler. Erdoğan da; “Yaz gelip mahsuller ortaya çıktıkça, gıda ürünlerinin fiyatı düşer. Bu yıl bolluk, bereket yılı” dedi. Yaz geldi geçiyor. Esnaf, “Bilecik domatesi, Bilecik’te 15 lira” diye, tezgâhına pankart asıp, fahiş fiyatları protesto ediyor. Ülkenin ocağına incir ağacı diktiler. Dünya incir üretiminde birinci olan ülkemizin marketlerinde, artık incirin yanına yaklaşılamıyor.

ENFLASYONUN NESEBİ SAHİHTİR, ANASI DA BABASI DA ERDOĞAN’DIR

Milletin sabır taşı çoktan çatladı. Milletin sabır taşını çatlatanlar, şimdilerde enflasyonu da, krizi de kabul etmeye başladılar. Ama bu sefer de enflasyonun, krizin sorumluluğunu üstlenmeyip, sebebi oldukları krizi öksüz, yetim bırakmaya kalkıyorlar. Daha bu hafta sonu Kayseri’de Erdoğan; enflasyonun sorumlusu, “Küresel dalgalanma” dedi. “Bölgesel gerilimler” dedi. “İçimizdeki tamahkârlar” dedi. Ama kendilerinin sorumluluğundan hiç bahsetmedi. Oysa daha birkaç yıl önce, meydanlarda, “Ekonominin sorumlusu benim, ben” diye bağıran kimdi? Erdoğan’dı… Hiç kimse kusura bakmasın. Yaşadığımız enflasyonun da, ekonomik krizin de nesebi sahihtir. “Faiz sebep, enflasyon netice” diyen, “Ekonominin sorumlusu benim, ben” diye bağıran, Erdoğan’dır. Bugün yaşadığımız enflasyonun bugün yaşadığımız işsizliğin, ülkemizin sefalet endeksinde dünya şampiyonu olmasının, anası da, babası da Erdoğan’dır. Ve değişmeyen bir kuraldır: Sorunların sebebi olanlar, sorunların çözümü olamaz. Olamıyorlar da.

ŞİMDİ DE AİLE DESTEKLERİ SİGORTAMIZI AŞIRMAYA KALKIYORLAR

Çözüm üretemiyorlar. Kur-faiz-enflasyon şeytan üçgeninden şikâyet edeceksiniz, sonra ülkeyi kalkıp yanlış politikalarınızla bu üçgene hapsedeceksiniz, milletin derdine derman olacak takatiniz kalmayınca da, Cumhuriyet Halk Partisi’nin ve Genel Başkanının projelerine sarılacaksınız. Sayın Genel Başkanımız, daha iktidara gelmeden, vaatlerini hayata geçiren bir Genel Başkan olarak, dünya siyaset tarihine geçmiştir. “Emekliye iki ikramiye” dedi, önce, “Olmaz, kaynak yok” dediler. Sonra tıpış tıpış yaptılar. “3600 ek gösterge” dedi, önce direndiler sonra yarım yamalak yaptılar. “Elektrikte TRT payı kalkmalı” dedi, yine önce itiraz ettiler, ondan sonra yaptılar. “Elektrikte kademeli tarife gelmeli” dedi, olmaz dediler; eksik gedik yaptılar. “Gıdada KDV’yi sıfırlayın” dedi, sıfırlamadılarsa da temel gıdada yüzde 1’e indirdiler. “Asgari ücreti yıl ortasında artırın” dedi, önce yasa falan diye bir şeyler gevelediler, sonra eksik de olsa yaptılar. Genel Başkanımız gençlere, “KYK borçlarının faizini ödemeyin, biz gelince bu faizleri sileceğiz” dedi. Beylerin paçası tutuştu. Apar topar yaptılar. Şimdi de “Aile Destekleri Sigortamızı”, “Aile Destekleri Programı” diyerek aşırmaya kalkıyorlar. Madem bu noktaya gelecektiniz. Meclis’e, Aile Destekleri Sigortası için kanun teklifi verdiğimizde, bu teklifi kabul etseydiniz de, milleti daha fazla perişan etmeseydiniz ya...

AİLE DESTEKLERİ PROGRAMI: ÜLKEYİ GETİRDİKLERİ YERİN İTİRAFI

Ne demişler, “Karga, kekliği taklit edeyim demiş, ama kendi yürüyüşünü unutmuş.” Aile ve Sosyal Hizmet Bakanı, Aile Destekleri Programı’ndan, “Çalışan ve emeklilerin de” yararlanabileceğini söyledi. İşte bunun adı; tam da şecaat arz ederken, sirkatin söylemektir. Bu ülkede; “Emeklilerimizin açlık sınırının altında aylık aldığını, çalışan yoksulluğunun büyük bir sorun olduğunu” biz söyleyince, Sarayın trolleri ortalığı birbirine katıyor. Ama şimdi kendi bakanları, hem çalışan yoksulluğunu, hem de emeklilerimizin yoksulluğunu kabul etmiş. 20 yılın sonunda geldiğimiz yeri pek de güzel özetlemiş. Ülkeyi ne hale getirdiklerini altını çizerek anlatmış. Bu arada Nebati Bakan’da geçtiğimiz günlerde; “2002’de 1 milyon aileye sosyal yardım yapılıyordu, 2021 yılında 4,3 milyon ailemize yapılıyor” diyerek, 20 yılda dörde katladıkları yoksul sayısıyla övünüyor. Yani atama bakanların al birini, vur ötekine… Ekonomimiz 20 yıl boyunca doğru dürüst yönetilseydi; hem emekçilerimiz, hem de emeklilerimiz, insan onuruna yakışır ücret ve aylıklara sahip olurdu. Ülkemizde sosyal yardıma muhtaç aile sayısı artmaz, tam tersine azalırdı. Ama akıl olmayınca başta, ne kuruda biter, ne yaşta… Bu liyakatsiz kadrolar elinde, Türkiye yönetilmiyor, savruluyor. Bunu milletimizde görüyor, söylüyor.

YOKSULLUK KAYGISININ EN HIZLI ARTTIĞI ÜLKE TÜRKİYE

Bir uluslararası araştırma şirketi, İPSOS ’un, 27 ülkede düzenli yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de yurttaşlarımızın yüzde 80’i “Ülkemizin yanlış yolda olduğunu” söylemiş. Bu oranla Peru, Arjantin ve Güney Afrika’yla birlikte, ülkesinin kötü yönetildiğini düşünenlerin en çok olduğu, dört ülkeden biri Türkiye. Türkiye’de yaşayanların yüzde 86’sı “Ekonomik durumun kötü olduğunu” söylüyor. Burada da en kötü durumdaki beş ülkeden biriyiz. Enflasyonun en önemli sorun olarak görüldüğü, ülkelerin başında biz geliyoruz. Burada da ilk beş ülkeden biriyiz. Yine en çok yoksulluk ve sosyal adaletsizlik kaygısı taşıyan, iki ülkeden biri biziz. Diğeri de Brezilya. Ülkemizdeki yoksulluk kaygısı Temmuz’da, yani tek bir ayda 7 puan birden artmış. Türkiye, 27 ülke içinde, yoksulluk kaygısının en hızlı arttığı ülke oldu.

İŞ BAŞINA GELECEĞİZ, BOZDUĞUNUZ NE VARSA DÜZELTECEĞİZ

İşte bu tablonun sorumlusu Saray, şimdi çıkıp millete, “Muhalefet eğitimden sağlığa, alt yapıdan güvenliğe, savaştan salgına, ekonomiden tarıma, bunca yükün altına girer mi?” diye soruyor. Belli ki arkasında bırakacağı enkazın o da farkında. “Ya benimsin, ya kara toprağın” anlayışıyla, 85 milyonluk ülkeyi uçuruma yuvarlıyorlar. Biz Saray’daki kibirli zata, yanıtını verelim: Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında, eğitimden sağlığa, dış politikadan güvenliğe, alt yapıdan üretime, ekonomiden tarıma… Sizin bozduğunuz ne varsa düzeltmek, yıktığınız devlet kurumlarının yerine yenisini ve çok daha iyisini inşa etmek için geliyoruz. İnsanların geleceğine umutla baktığı, çocukların yatağa aç girmediği bir ülkeyi, ayağa kaldırmak için geliyoruz. Hayat pahalılığını yenmeye, milletimize rahat bir nefes aldırmaya geliyoruz. Üreterek kazanan, kazandığını hakça paylaşan bir ekonomiyi, milletimizin hizmetine sunmak için geliyoruz. Bu ülkenin insanlarından çalınan ne varsa, hepsini milletimize geri vermek için geliyoruz.

100 YIL ÖNCE OLDUĞU GİBİ OMUZ OMUZA VERME ZAMANI

Genel Başkanımızın hafta sonunda Balıkesir Kuvayımilliye Meydanı’nda yaptığı çağrıyı gür bir sesle bir kere daha tekrarlayalım: Bize katılın. Hepimizin farklı düşünceleri olabilir. Ama çok önemli bir ortak noktada birleşiyoruz. Hepimiz bu ülkeyi son vatanımız olarak görüyor, canımızdan mukaddes biliyoruz. Bu ülkenin ve bu milletin, hiçbir ayrım olmadan dünyada en iyi ne varsa hak ettiğine inanıyoruz. Bundan yüz yıl önce olduğu gibi ayrılıklarımızı bir kenara bırakalım. Altı partinin Genel Başkanı, “Söz konusu vatansa, bu ülkenin ve bu aziz milletin geleceğiyse gerisi teferruattır” diyerek bir masada toplandığı gibi tüm Türkiye, Millet Masasının etrafında kenetlenelim. Omuz omuza verelim. Hep beraber ülkemizi aydınlık yarınlara ulaştıralım. Milletimiz de zaten bunu görüyor. Sandık gelir gelmez, “Bye, bye Erdoğan” demeye hazırlanıyor.

Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi varsa sorularınızı alıyım.

 

Soru- ABD’nin PKK’nın Suriye kolu SDG’nin öldürülen teröristi için taziye mesajı yayınlaması büyük tepki çekti. Sizin bu taziye mesajıyla ilgili bir değerlendirmeniz olacak mı?

Faik ÖZTRAK- Ülkemizde teröre bulaşmış bir terörist için ABD Merkez Komutanlığı’nın taziye mesajı yayınlamasını kabul etmemiz mümkün değildir. Kınıyoruz. Müttefiklerimizden bu konularda daha özenli olmalarını bekliyoruz. Tabi bu soruyu soran yayın organının “O metne bu terör örgütünü yazdırdım, şu metne bu terör örgütünü yazdırdım” diye içerde caka satan Erdoğan’a bu mesaj hakkında ne düşündüğünü sormasını da bekliyoruz.

Bakmadan Geçme