Kamuda asli görevi yanında başka görevi olanlar bu dönem yoğun bir şekilde konuşulmakta. Aslında her dönem var ancak AK Parti döneminde bu uygulamanın had safhaya ulaştığını görüyoruz…
Ankara’da bürokrat olmak kolay değil. Hem iş yapacaksın hem de arkanı kollayacaksın. Sen nasıl o makama gelmişsen, sen de o makamdan aynı şekilde gidersin….
Hülasa bu Ankara’nın bürokrasi koridorlarında alicengiz oyunları bitmez. Birisi “gider”, başkası “gelir”…
Ama şu bir gerçek…Ankara’daki bürokrat atamalar hep kendi içinde…Diyelim ki “genel müdürün” birisi sıkıldı mı, başka görev arayışına başlar ve illa ki bir yer bulur. Ama belirli bir süre sonra oradan da sıkılır… Bu sefer başka bir makamda…Yani Ankara bürokrasisinde atamalarda bir “kısırdöngü” var.
Bürokrat…Her türlü imkan… Makam, araba, sekreter, çalışanlar, daha neler…Bir de ikinci, üçüncü görevler… Bu görevler ile etkinlikler daha da artar…Gücüne güç katar…
Düşünün…Bakan yardımcısısınız… Ya da üst kurullarda başkan veya üye… Veya herhangi bir yerde…Size bir görev daha veriliyor… Mesela kamu bankaların bir tanesinde yönetim kurulu üyeliği…Ya da KİT’lerde yönetim kurulu üyeliği…Ya da Turkcell’de, Türk Telekom’da yönetim kurulu üyelikleri…Maaş çok iyi. Hem bakan yardımcılığından hem de yönetim kurulu üyeliğinden maaş…Böyle bir durumda mevcut iktidarın gitmesini kim ister ki…
Ama… Bazı dönemlerde bu bürokratlar görevden alınır ve başlarlar “iktidarı kötülemeye”… Onlara göre adalet yoktur, hele liyakat hiç yoktur… Kendileri çok nitelikli ve kenara alındılar… Gelenler çok niteliksiz…Halk ekonomik sıkıntı içindedir… Emekli 10 bin TL maaşla nasıl geçinecektir…
Burada bir not… Bu eleştiriler dar çerçevede, birkaç kişinin olduğu ortamda yapılır… Öyle kalabalıkta falan yapılmaz…Ne olur ne olmaz “Reis’in” kulağına gidebilir…
Ama… Bir gün, onlara Ankara’da tekrar görev verildiğinde o “eleştiriler” gitmiş…. Yaşa padişahım, yaşa sultanım… Benden alınan ömrü Allah sana versin… Şeklinde söylemler…
Gelelim bizim bürokratlara…Hani ikinci, üçüncü görev almışlardı ya… Bu görevler nasıl yapılır hiç düşünmezler…
Bu konuda bir hatıra… Bir kamu kurumunda müdür olarak çalışıyorum o zamanlar… Bizden de yaş itibari ile büyük “abi” dediğimiz birisi var… O da müdür… Ama tam 30 yıllık… Şeytana pabucunu ters giydirir…Ve tecrübeli… Bu “abi”miz; müdürlük görevi yanında, bir de, bir birimin başkanı…O ara, farklı bir ilçede müdürlük kuruldu…Ona müdür aranıyor ama bulunamıyor…Bizim “abi” dediğimiz müdür, o göreve de talip… “Kardeş herhalde o görevi de bana verecekler” demez mi… Biz de saf saf düşünüyoruz o zaman, tam 25 sene önce… “Ya sana vereceklerine, bak o kadar kişi var bu işi yapacak, onlara versinler” diye…Bu saflıktan ne zaman kurtulduk… Ankara’yı tanıyınca… Melek girenin şeytan çıktığı bir alan ile karşı karşıyayız… Yoksa ayağının altına “muz kabuğunu” koydular mı gidecek yer bulamazsın vesselam… Derler ki, tüm görevler bana verilsin…
Hani birden fazla görev alırlar demiştik ya… Bu kişiler demek ki çok becerikliler, çok tecrübeliler… Şu an kamuda maaş alan ancak aktif çalışma hayatında olmayan çok kişi var…Çok da liyakatlılar… Ama bankamatik memurları… Küskünler bu hayata…Hani bir şarkı var ya: “ Ben küskünüm feleğe, Düştüm bitmez çileye”…Yani çilekeşler…
Fakat… Birden fazla görevi olanlar mutlu… Ama halk mutsuz, ülke huzursuz…Neden mi?
Gidelim eskilere…Nizamülmülk...Sultan Alparslan ve Melikşah’ın muhteşem veziri… Büyük Selçuklu Devletinin heybetli ikinci adamı…Bürokratı… “Devlette adaleti, liyakatı ve istişareyi” anafikir olarak veren meşhur “Siyasetname” kitabının da yazarı… 11. Yüzyılda yazılmış… Sultan’a ülkenin nasıl yönetilmesi gerektiğini ifade eden bir kitap…
Nizamülmülk… “O zamandan bu zamanı görmüş” bir bürokrat…11. Yüzyılda yüce Sultan’a “memurlara ikinci görev verilmesin” demiş…
Peki… Siyasetnamede neler var bu konuda…Tam da günümüzü özetlemiş..
“Her devirde feraset sahibi padişahlar ve müteyakkız vezirler işlerinin istikrarlı ve uyum içinde olması için iki resmi görevi aynı kişiye; aynı işi de iki ayrı kişiye teklif etmemişlerdir. Nitekim iki ayrı iş aynı kişiye ısmarlandığında teklif edilen iki vazifeden birisi kati surette aksar ve hakkıyla yerine getirilmez. Çünkü bu kişi birinci vazifesine kendini olabildiğine vererek yoğunlaşacağından ötürü diğer vazifesinde aksamalar meydana gelir; yahut diğer vazifeyi halletmek için itina ile hareket etmeye kalkarsa bu defa birinci vazifesi kusurlu ve yarım yamalak olur. Esasında, dikkat buyrulursa görülecektir ki kendisine iki farklı görevi ifa etmesi buyrulan kişi hem sürekli kabahatli duruma düşerek töhmet altında kalır hem de o işten bir hayır gelmez. Öte yandan kendisine iş buyuran kişi de daima ıstırap içinde kalır. Dahası her ne zaman aynı kişiye iki farklı görev tevdi edilirse yüksüneceklerinden ötürü işi o buna bu ona yönlendirir. O takdirde de işten bir netice elde edilmez. Hatta bu hususta bir özdeyiş bile var:
Bir evde varsa dü zen; olmaz o evde düzen
İki avrat varsa süpürülmemiş kalır hane
Hele iki reis varsa hane mane virane
Şu durumda her ikisi de içlerinden, “ Eğer ben bu işe kendimi hakkıyla verip itina gösterirsem ve en küçük bir aksamanın olmasına müsaade etmezsem bana görevi ısmarlayan kişi bunu benim ihtimam, atiklik ve gayretimden değil, benle aynı işi yapmakta olan kişinin maharet ve liyakatinden bilir.”
Diğeri ise daima şöyle düşünür: “Behey adam, mademki ne yapsan neylesen takdire layık görülmeyecektir, ne diye boşuna kendini yorasın ki? Bana işi buyuran kişi onun taşın altına elini koyduğunu sanacaktır.” Bu şekilde bahse konu olan iş her daim atıl durumda kalacaktır. Şayet emri buyuran kişi, “ Bu işe neden ihtimam gösterilmedi, neden ihmalkârlık gösterdiniz.?” dediğinde “Hayır efendim, bütün kusur ondadır.” diyerek suçu birbirlerine atarlar.
Esasında meseleye akl-ı selim ile yaklaştığında ne bunun ne de onun kabahati vardır. Kabahat aynı vazife için iki ayrı kişiyi görevlendirmektir. Bir âmile divandan birden fazla vazife buyrulması hükümdarın ihmalkârlığının ve vezirin liyakatsizliğinin göstergesidir. Günümüzde işinin ehli olmadığı halde on vazifeyi birden elinde bulunduran ve hatta başka bir görev çıkarsa rüşvet vermeyi dahi göze alarak onu uhdesine almaya kalkan nice kişiler vardır. Bu kişinin yeterliliğine bakılmaz, kâtiplik, iş idaresi ve ahlakına ya da elinde bulundurduğu bunca işi başarıyla nihayetlendirip nihayetlendiremeyeceğine bakılmaz. Öte yandan işinin ehli, gayretkeş, liyakatli, takdire şayan, tecrübeli nice kişi atıl bırakılarak bir köşeye atılmıştır. Ne idüğü belirsiz, usul erkân bilmez, kör cahiller nice vazifeyi uhdesine alıp da işinin erbabı, soylu soplu, eline beline diline sahip, özellikle devlete makbul hizmetleri geçmiş, yararlıklar göstermiş dirayetli kimselerin bir kenarda işsiz güçsüzdür.”…
Sonuç…Nizamülmülk haksız bence…Şimdikilerin on parmağında on marifet…Çok becerikliler…Görevde hiç aksama olmuyor, hatta çok daha iyi yönetiliyor bu şekilde…Çünkü önemli olan nitelik… Halk mı? Onlar da çok mutlu…Diyebilseydik keşke…. Nizamülmülk ne demiş:
“Bir evde varsa dü zen; olmaz o evde düzen
İki avrat varsa süpürülmemiş kalır hane
Hele iki reis varsa hane mane virane “