Kamu yönetiminde kullanılan arpalık tabirinin gelişim süreci
Kamu yönetiminde sıklıkla kullanılan arpalık tabiri kulağa çok hoş gelmez. Ancak eline fırsat geçen her fani arpalık tahsisine çok heveskardır. Geçmişten günümüze kamu yönetiminde sıklıkla kullanılan arpalık tabirinin kaynaklarını okuyucularımızın istifadesine sunuyoruz.
Kamu yönetiminde kullanılan "arpalık" tabirinin gelişim süreci incelendiğinde, başlangıçta arpa ile ilişkili bir terim olduğu ve devlet büyüklerine ve atlarla savaşa katılan birimlere arpa parası verildiği belirtilmiştir. Ancak zamanla, aynı veya nakdi tahsisatı ifade eden bir terim haline gelmiştir. Osmanlı döneminde arpalığın ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, XVI. yüzyılda bu terime rastlanmıştır. Arpalık, genellikle seyfiye ricâline tahsis edilmiş olup, maaşa ek gelir olarak verilmiştir. Arpalığın miktarı zamanla değişmiş ve yüksek dereceli idarecilere ve vezirlere de verilmiştir. Osmanlı'da arpalık olarak tahsis edilen yerlerin kesin sayısı bilinmemekle birlikte, XVI. yüzyıl sonlarında ilmiye mensuplarına altmış kazanın arpalık olarak ayrıldığı kaydedilmiştir. Arpalık uygulaması zamanla nizam ve teamüle aykırı hale geldiği için, merkez ve taşrada bulunan yüksek dereceli idarecilere maaş tayin edilerek kaldırılmış, sadece ilmiye mensuplarına hasredilmiştir. Meşrutiyet döneminde ise tarik maaşı kaldırılarak ilmiye mensuplarına diğer memurlar gibi maaş verilmiştir.
Terim hakkında tafsilatlıca bilgi almak için Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi'ne bakalım...
Arpalık başlangıçta arpa ile ilgili yani bir kısım devlet büyüğünün ve atlarla savaşa katılan kuvvetlerin hayvanlarına verilen arpa parasını ifade eden bir kelime iken sonradan aynî veya nakdî tahsisatı belirten bir terim haline gelmiştir. Arpalığın Osmanlı Devleti’nde ne zaman verilmeye başlandığı ve buna benzer bir tahsisatın daha önce hangi devletlerde görüldüğü kesin olarak bilinmemektedir. İslâm tarihinde askerî ve sivil hizmetlilere maaş olarak ve maaş yerine geçmek üzere verilen aynî yahut nakdî tahsisata tu‘me, atıyye, iktâ, nân-pâre, soyurgal, tiyûl, incü, dirlik, timar, zeâmet, iltizam, ulûfe, yevmiye ve maaş gibi adlar verilmiştir. Hz. Ömer devrinden itibaren memurlara atıyyelerine ilâveten bazı ek gelirler sağlandığı da anlaşılmaktadır. Meselâ Humus Valisi İyâz b. Ganm’e günde bir dinar atıyyesinden fazla olarak bir müd buğday ve ayrıca bir koyun, Kûfe askerî valisi Ammâr’a da atıyyeden başka günde bir müd buğday tahsis edilmişti.
Osmanlılar’da arpalık adıyla bazı devlet memurlarına tahsis edilen ilâve gelirin ne zaman verilmeye başlandığı da kesin olarak bilinmemekle beraber bu terime XVI. yüzyıl kaynaklarında rastlanmaktadır. Ulemâya arpalık tahsisine ait örneklerin bu yüzyılın başlarında görülmesine rağmen uygulamanın daha önce de mevcut olması muhtemeldir. XVI. yüzyıl başlarında timar tabirinin aynı mânayı ifade etmek üzere kullanıldığına dair kayıtlara rastlamak mümkündür. Meselâ Kanûnî’nin hocası Hayreddin Efendi’ye bazı köyler “bervech-i arpalık” timar olarak verilmiştir. Ayrıca mülk ve dirlik tabirleri de aynı maksatla kullanılmış olmalıdır. Çünkü timar aynı zamanda hânedan mensuplarına, dervişlere, emekli veya mâzul ilmiye mensuplarına, merkezdeki büyük küçük bazı memurlara da verilebilmekteydi. Aynı şekilde ilk Osmanlı padişahlarının devletin teşkilâtlanmasına hizmet eden askerî ve mülkî erkân ile ilmiye sınıfı mensuplarına geniş muafiyetlerle temlikler verdikleri de bilinmektedir.
Adından da anlaşılacağı gibi arpalık başlangıçta daha çok seyfiye ricâline tahsis edilmişti. Bir mühimme kaydına göre, 1550’lerde saray çavuşlarının yevmiyelerinden başka arpalıkları da vardı (BA, MD, II, 42). Bununla beraber arpalık sadece at beslemek durumunda olanlara has bir ek gelir olarak kalmadı. Zamanla, Kanûnî’nin vezîriâzamı İbrâhim Paşa’nın da belirttiği gibi, mücerret bir tabir haline geldi (Hoca Sâdeddin, II, 564). XVI. yüzyılda arpalık, seyfiye ve ilmiye mensuplarına yevmiyelerine ilâve olarak verildiği gibi emeklilik halinde de tahsis edilmekte idi. Rumeli kazaskeri Zeyrekzâde Mehmed’e, 1518’de emekli olduktan sonra Muradiye vakfından Kırklareli (Kırkkilise) kazası arpalık olarak verilmişti (Mecdî, s. 323). Aynı şekilde 1509’da yevmî 40 akçe ile emekli olan Mehmed Çelebi b. Sinan Paşa’ya ayrıca yevmî 20 akçe ile birlikte Silivri kazası da tahsis edilmişti (a.g.e., s. 215).
İlmiye mensuplarına emekli olduklarında arpalık tayin edilmesine karşılık, XVI. yüzyılın ikinci yarısına kadar seyfiye ricâline de aynı şekilde arpalık verildiğine dair kayda rastlanmamaktadır. Nitekim görevden ayrılan veya emekli olan bir vezire herhangi bir sancak iktâ suretiyle, ümerâya da ocaklık yoluyla tevcih edilmekteydi. Ayrıca Selânikî, XVI. yüzyılın ikinci yarısında kaptanpaşa ve beylerbeyi gibi seyfiyeye tevcihler ve ihsanlar yapıldığını belirtirken bunlar için arpalık tabirini kullanmamış, ancak ilmiyeden Atâullah Efendi’ye 150 akçe yevmiye ve 70 akçe arpalık verildiğini kaydetmiştir.
Osmanlılar’da arpalığın miktarı zamanla değişmiştir. XVI. yüzyılda Atâullah Efendi arpalığından günde 70 akçe alırken d’Ohsson kendi zamanında (XVIII. yüzyıl) en küçük arpalığın sahibine ayda 130 akçe, en yükseğinin de ayda 2500 akçe temin ettiğini zikretmektedir. Gelibolulu Âlî yeniçeri ağasının ulûfesine 58.000 akçe “munzam arpalık”, rikâb-ı hümâyun bölük ağalarına da “muayyen bir zeâmet miktarı arpalıklar” verildiğini kaydetmekte, 70.000 akçe arpalık zeâmetin ise ancak şeyhülislâma, kazaskerlere ve ulemânın büyüklerine mahsus olduğunu belirtmektedir. Nitekim Hoca Sâdeddin Efendi de Kanûnî’nin kendisine 50.000 akçe arpalık verdiğini kaydettiği gibi, Amasya müftüsü Seyyid İbrâhim’e “huddâm ve dervişlerine” sarfetmek için arpalık ayrıldığını bildirmektedir. XVII. yüzyıldan itibaren seyfiye mensuplarına çeşitli şekillerde arpalık tahsisi yapılmakta idi. Bu yüzyılda, bir veya birkaç sancağı ihtiva eden arpalıklar yüksek dereceli idarecilere ve vezirlere azil veya emekli edildikleri, savaşta ve asayişi teminde yararlık gösterdikleri, bir yerin ya da kalenin muhafaza ve tamiriyle görevlendirildikleri zamanlarda değişik şekillerde ve çeşitli vesilelerle verilmekteydi. Bir beylerbeyinin kendisi ve oğlu için birer sancağı arpalık olarak istediği, arpalık suretiyle bir sancağa mutasarrıf olan bir vezirin haslarının kaldırılmasına karşılık kendisine diğer bir sancağın verildiği ve “bervech-i arpalık” iki sancak beyinin becayiş edildiği de olurdu. Yine bu yüzyılda Kırım hanlarına savaşlarda gösterdikleri yararlığa karşılık külliyetli miktarda cep harçlığı yanında ayrıca Rumeli’de “bervech-i arpalık” sancak da tahsis edilirdi.
Zamanla değişmiş olduğu için Osmanlılar’da arpalık olarak tahsis edilen yerlerin kesin sayısını vermek mümkün değildir. d’Ohsson, XVIII. yüzyıl sonlarında ilmiye mensuplarına altmış kazanın arpalık olarak ayrıldığını kaydetmektedir. Bu yüzyılda arpalığın nizam ve teamüle aykırı olarak dağıtılması sebebiyle merkez ve taşrada bulunan yüksek dereceli idarecilere ve devlet memurlarına maaş tayin edilerek arpalık usulü kaldırıldı, bundan böyle arpalık sadece ilmiye mensuplarına hasredildi.
Kendilerine arpalık verilen ulemâ genellikle arpalıklarının bulunduğu yere gitmez, oradaki işlere kendi adına bir arpalık nâibi bakardı. Ancak bazı dönemlerde ulemâ bizzat arpalıklarına gitmeye mecbur edilmiştir. Ayrıca kendi arzusuyla arpalığına gidip orada ikamet edenler de vardı. Bunlar gittikleri yerlerde halkın adlî, hukukî davalarına da bakarlardı. Ulemâya hasredilen arpalığın dağıtım ve kullanımı nizamının zamanla bozulması üzerine III. Selim döneminde çıkarılan bir fermanla arpalık usulü ıslah edilmeye çalışılmıştır.
Bu arada ilmiye mensuplarının bizzat arpalık mahalline gitmesi, hasta ve ihtiyar olanların arpalıklarının iltizama verilmesi kararı alınmıştır.
Ayrıca ardından ilmiye mensuplarına “arpalık maaşı”, “tarik maaşı” ve “rütbe maaşı” adıyla maaş verilmeye başlanmıştır. İstanbul ruûsu verilen ulemâ çocuklarına da “ruûs maaşı” adıyla belli bir para ayrılmıştır. Bir ilmiye tekaüt sandığı kurularak ilmiyeden emekli olanlara ve onların ölümlerinden sonra çocuklarına bir miktar maaş bağlanmıştır.
Meşrutiyet döneminde ise tarik maaşı kaldırılarak ilmiye mensuplarına da diğer memurlar gibi maaş verilmiştir. Memuriyeti ve mâzuliyeti bulunmayan ulemâya ise “müstahıkkīn-i ilmiyye maaşı” adıyla bir miktar maaş tahsis edilmiştir.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi