Kamu yönetiminde pandemi ile öğrenip sonrasında unuttuğumuz kritik bilgiler
Kamu personel rejiminin duayen ismi Ahmet Ünlü Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde kamu yönetiminde pandemi döneminde uygulamak zorunda olunan birçok uygulamanın bir kenara itildiğini kendine özgü üslubuyla izah ediyor.
Ahmet Ünlü'nün yazısı:
Kamu yönetiminde pandemi ile öğrenip sonrasında unuttuğumuz kritik bilgiler
Dünyanın kabusu haline gelen COVID-19 virüsü ülkemizde de binlerce can aldı ve bu yüzden sevdiklerimizi kara toprağın bağrına verdik. COVID-19 sonrasında hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Bu musibet canlarımızı aldı, bizleri üzdü ama bizlere de kritik dersler verdi. Yeter ki bizler ibret almayı ve ders çıkarmayı bilelim. COVID-19 virüsünün ülkemizde ve özelde de kamu yönetiminde öğrettikleri dersler adeta birer birer unutulmaya başlandı. Halbuki her tehdit fırsatıyla beraber gelir, yeter ki tehditleri iyi analiz edip eksiklerimizi görelim ve bunu fırsata çevirmeyi bilelim.
Pandemi bizlere bilginin gücünü ve saygınlığını öğretmişti
Dünyaya korku salan COVID-19 virüsü nedeniyle ülkemizde de TV ekranlarında çok fazla faydalı tartışma programı yapılmıştı. Programa katılan konu uzmanı ve alanlarında çok iyi olan akademisyenlerin mütevazilikleri ve programda bağırış-çağırışların yaşanmaması mutlaka ilginizi çekmiştir. Yani konuşanın da dinleyenin de bir şeyler öğrenebildikleri programlar yapılabiliyormuş demeye başladık. Maalesef bunlardan hiçbir ders alınmadığı gibi ilgisiz alakasız kişilerin her konuda ahkam kestiği dönemler tekrar başladı.
Pandemi dönemindeki programlarda yer alan uzmanların biri birlerine karşı gösterdikleri saygı ve sözlerini kesmeden dinleme adabı ile bu alanla şu hoca daha iyi bilgi verecektir tavırları bizlere çok önemli mesajlar vermiştir diye düşünürken şimdi bunlar hayal oldu.
Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu ayeti mucibince bilim insanlarının, neyi bilip neyi bilmediğini açıkça, gocunmadan ve çekinmeden itiraf edebildiklerine şahit olduk. Bu durum bize rehber olur diye düşünürken tekrar eski hale döndük ve istisnalar dışında ekranlar her konuda konuşma küstahlığına duçar olmuş zavallılara kaldı.
Şimdi bakıyorum da meğer bu programlar sayesinde alanında uzman olan kişilerin ben bu konuyu bilmem tavırlarına ne kadar da hasret kalmışız. Konuk uzmanların birbirlerini nezaket içerisinde ve ilgiyle dinlemeleri ile dinlerken ve anlatırken bir şeyler öğrenmeye ve öğretmeye çalışmaları bizleri ciddi bir şekilde şaşırtmıştı. Bu sayede reyting uğruna birinin ak dediğine diğerinin ısrarla kara demesi ve sürekli bağırmasının ne kadar da çirkin olduğunu anlamaya başlamıştık. Demek ki karşılıklı bağrışmadan ve hakaret etmeden de konuşulup anlaşılabiliniyormuş. Şimdi bu tavırlardan eser kalmadığını görüyoruz. Birbirimizi dinlemek ve anlamak için tekrar pandemi mi olması lazım?
Herhalde öğrendiğimiz en kritik bilgi ise muhalif de olsa konu uzmanlarının kamu kurumlarınca ısrarla toplantılara çağrılması ve görüşlerine değer verilmesiydi. Karşılıklı polemikler yerine sorun çözümüne yönelik açıklamaların ne kadar değerli olduğunu da öğrenmiştik. Hangi uzmanın geçmişte hangi paylaşımda bulunduğunu kimse umursamadan toplantılara çağırmış ve bilgilerinden faydalanmıştı. Demek ki bilginin hatırı çok yüksekmiş. Şimdi bunlara hasret kaldık.
Yine işini bilen insanların ne kadar değerli olduğunu ehliyetin ve liyakatin birçok şeyin önüne geçtiğini, teferruatla asıl meselelerin istenilince ayrılabildiğini ve teferruatın bir kenara atılabildiğini öğrenmiştik. Hala ehliyet ve liyakate hasret kalmışçasına mumla arıyoruz.
Ayrıca, bilmeden konuşmanın imkansız olduğunu ve bilmeden konuşanların ne kadar komik duruma düştüğünü de öğrenmiştik. Hatta TV ekranlarında polemikleriyle tanıdığımız birçok gazetecinin bilim insanlarını nasıl da uslu uslu dinleyebildiklerine ve sözlerini kesmediklerine şahit olmuştuk.
Pandemi kamu kurumlarına da çok şey öğretmişti
COVID-19 virüsü sayesinde Sağlık Bakanı’nın başkanlığında oluşturulan Sağlık Bilim Kurulu, kamu yönetiminde bilimin ve bilmenin, ehliyet ve liyakatin ne kadar değerli olduğunu öğretmişti. Bilim Kurulu üyelerinin alanlarındaki yetkinliği, bunların mezhebini, meşrebini, ideolojisini ve muhalif duruşlarını örtmüştü. Hiç kimse bu kişilerin liyakatini tartışmadı ve aldığı kararları azami olarak uygulamaya koydu. Halbuki bu kurulun aldığı kararların bağlayıcılığı da yoktu. Demek ki bilimsel bağlayıcılık hukuki bağlayıcılık kadar etkili olabiliyormuş. Bunlardan ders alacakken Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay’ın kavgasına şahit olduk. Takım tutar gibi yüksek yargı kararlarını tartıştık.
Zorda kalınca çok farklı kesimlerden bilim insanlarıyla çalışmanın ve polemiğe girmeden ortak karar almanın mümkün olduğuna şahit olduk. Demek ki insanlar zorda kalınca birbirilerini dinleyebiliyorlarmış.
Cumhurbaşkanı tarafından Sağlık Kurulu’nun ehil insanlar tarafından oluşturulduğu vurgusu ile okullara ara verilip verilmeyeceğinin kurulun vereceği karara göre belirlenmesinin doğru olacağını Milli Eğitim Bakanı’na açıkça söylemesi büyük takdir toplamıştı.
Ayrıca, bu dönemde öne çıkması gereken kurumların kriz ortamlarında nasıl çuvalladığını ve lime lime nasıl döküldüğünü ve liyakatin kriz zamanlarında can simidi gibi olduğunu öğrenmiştik.
En önemli öğrendiğimiz konu ise işportacı yöneticilerin kriz ortamlarında hiçbir işe yaramadığıydı. Hele bir de temsil ve tanıtımla ayakta kalmaya çalışan yönetici tipleri kriz ortamlarında iyice nefret oluşturmuştu. Elinden iş gelmeyip bir de çalışanların motivasyonlarını bozan işportacı yönetici tiplerinin ne kadar zararlı olduğunu öğrenmiştik. Geldiğimiz noktada bunların hacıyatmaz gibi dimdik ayakta kaldıklarını görünce pandeminin bize hiçbir şey öğretmediğini görmüş olduk.
Kamu kurumları öğrendiklerini çok çabuk unuttu
Konunun sağlık boyutu ne kadar önemliyse ekonomik, çalışma ve sosyal boyutu da oldukça önemlidir. Nasıl ki Sağlık Bakanı’nın başkanlığında oluşturulan Sağlık Bilim Kurulu sağlık alanında önemli kararlar alıyor ve bu kararlara azami olarak uyulmaya çalışılıyorsa aynı hassasiyet kamunun her alanında yapılmalıydı. Sevinerek belirtmeliyim ki bu önerim yıllar sonra hayata geçti.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı çalışma ve sosyal politikalar konusunda saygın bilim insanlarından oluşan bir kurul oluşturdu ve ilk toplantısını eylül ayında ikinci toplantısını da mayıs ayında yaptı. Keşke yapılan toplantıda alınan kararları raporlaştırsalardı da kamuoyu öğrenseydi.
Canımızı sıksa da bu üyelerin çalışma hayatında alacağı kararlara ve sunacağı önerilere azami derecede uyulmalı ve bakanlığın vereceği kararlara bilimsel dayanak oluşturulmalıdır. Bu sayede kamunun kıt kaynakları etkili ve rasyonel bir şekilde dağıtılarak çalışma hayatının en az hasar alması sağlanabilir. Belki de sosyal yardımlarla sosyal sigortacılığın farkları öğrenilebilir ve birbirlerine karıştırılmasının oluşturulacağı sakıncalar anlaşılabilir. Aynı hassasiyeti diğer kurumların da göstermesini arzuluyoruz.
Bu kurullar laf olsun diye oluşturulmaz ve yaygınlaştırılırsa bu ülkede yeni bir miladın başlangıcı olacaktır. Bu kurulları oluşturmak için kanuni dayanak aramaya da gerek yoktur. Nitekim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı böyle bir kurul oluşturdu.
Yine öğrenmemiz gereken diğer önemli bir husus ise üniversitelerdeki yetkin akademisyenlerle kamu kurumlarının çalışmak zorunda olduğudur. Akademisyenleri kamu kurumlarına yönetici yapalım gibi yanlış bir anlam çıkarılmasını istemeyiz. Amacımız yetkin akademisyenlerin kamu kurumları ile bilgi paylaşımlarının yaygınlaştırılmasıdır. Bunun için de 2547 sayılı Kanun’un 38’inci maddesinde değişiklik yapılarak üniversite kamu iş birliğinin teşvik edilmesinin önünün açılması sağlanmalıdır.
Uzaktan çalışmayı tekrar unuttuk. Halbuki uzaktan çalışmanın kamuda başarılı bir şekilde uygulandığını görmüştük. Tekrar klasik yöntemlere döndük.
Son söz olarak, pandeminin kamu yönetiminde bize öğrettiği kariyerin, ehliyetin ve liyakatin ne kadar önemli olduğunu tekrar hatırlamamız gerekiyor. İlahi buyruk olan “Allah size, mutlaka emanetleri [işleri] ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle davranmanızı emreder” hükmüne sarılmaktan başka çare olmadığını hatırlatmak isteriz.