• Haberler
  • Mesleğini yaşatmak için çırak arıyor

Mesleğini yaşatmak için çırak arıyor

- Bursalı alem ustası Akbalış: - 'Mesleğimizin yok olmasını istemiyoruz. En büyük sıkıntımız, yanımızda bu sanatı icra etmeyi öğrenecek herhangi bir çırak ya da kalfa kalmaması' - 'Devlet koruması altındaki çocuklardan el sanatlarına yatkın olan 40-50'si bizim gibi ustalara yönlendirilebilir. Böylece mesleğimiz biz ebediyete intikal ettikten sonra yeni nesiler tarafından yaşatılır'

BURSA (AA) - BATUHAN ATİK - Bursa'da bir asırdır alemcilikle uğraşan ailenin son temsilcilerinden 53 yaşındaki Rıza Akbalış, yetiştirecek çırak bulmakta zorlandıklarını belirterek, bu sıkıntının, devlet koruması altındaki, el sanatlarına yatkınlığı bulunan çocukların kaybolmaya yüz tutan mesleklere yönlendirilmesiyle çözümlenebileceğini söyledi.

Zanaatkar Rıza Akbalış, kardeşi Sedat Akbalış ile merkez Osmangazi ilçesindeki atölyelerinde atalarından kalma alemcilik mesleğini sürdürüyor.

Osmanlı el sanatlarından alemciliği 105 senedir yapan ailenin son temsilcisi Rıza ve Sedat Akbalış kardeşler, mesleklerini yaşatma mücadelesi veriyor.

Rıza Akbalış, AA muhabirine yaptığı açıklamada, alemciliğin dedesi Hamdi Akbalış'tan babasına, ondan da kendisine geçtiği söyledi.

Babasının bu mesleği 64 yıl sürdürdüğünü belirten Akbalış, Bursa'nın tarihi ibadethanelerinden Ulu, Yeşil, Orhan Gazi ve Emir Sultan camilerinin alemlerini birkaç kez onardığını anlattı.

Kubbe ve şadırvan alemi yapımı, bunların parlatılması ve tamiri dışında pirinçten harfler, süs amaçlı bakırdan kapak ve davlumbazlar yaptığını dile getiren Akbalış, Türkiye'de alemcilik mesleğinin çok az sayıda usta tarafından yürütüldüğünü ve artık yok olmaya yüz tuttuğunu ifade etti.

Demircilik, oymacılık, kalaycılık ve bakırcılıkta olduğu gibi alem sanatının da gençler tarafından pek ilgi görmediğini vurgulayan Akbalış, şöyle konuştu:

"Bu mesleği Bursa'da ben ve kardeşim dışında yapan bir usta daha var. Yaptığımız alemler Yunanistan, Fransa, Almanya, Azerbaycan ve Kazakistan gibi ülkelerdeki camilerin minare ve kubbelerini süslüyor. Mesleğimizin yok olmasını istemiyoruz. Devletimizden hem maddi hem de eleman yetiştirme bakımından destek bekliyoruz. En büyük sıkıntımız, yanımızda bu sanatı icra etmeyi öğrenecek herhangi bir çırak ya da kalfa kalmaması. Bu konuda bir önerim var, devlet koruması altındaki çocuklardan el sanatlarına yatkın olan 40-50'si bizim gibi ustalara yönlendirilebilir. Onları sıfırdan yetiştiririz. Böylece mesleğimiz biz ebediyete intikal ettikten sonra yeni nesiler tarafından yaşatılır."

- Alem sanatı

Arapça kökenli olan "alem", simge, işaret, bayrak, sancak gibi anlamlara geliyor.

Alem, minare ve kubbe gibi yapıların üzerine konulan, madenden yapılmış ay ve yıldız, hilal ya da lale biçimindeki süslemelere deniyor.

Türk sanatında genel olarak kubbe, minare ve şadırvanlar, sancaklarda kullanılan alemler, camilerin kubbeleri veya minarelerinin en üst ve görünen yerine konulan taştan veya madenden yapılmış hilal şeklinde bir tepelik olarak tanımlanıyor.

Hilalinin ekseni kıbleye dik yerleştirilen alemler, en üstten en alta doğru hilal, küçük küp, armut, bilezik, büyük küp ve kova adı verilen bölümlerden oluşuyor.

Mimaride de bir nevi süs olarak kullanılan ve estetik görünümüyle dikkati çeken alem, geçmişte olduğu gibi bugün de türbe, cami, şadırvan gibi mekanlarda yapı detayı, ev ve iş yerlerinin içinde de süs eşyası olarak kullanılıyor.

Bakmadan Geçme