Şahsiyetli duruşun bedelini her kamu çalışanı bir şekilde ödüyor mu?
Ahmet Ünlü, Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde, kamuda liyakat ve ehliyetin önemini sık sık vurguluyor. Ünlü'nün konuyu etraflıca işlediği yazılarından biri de 'Kamu yönetiminde şahsiyet ve şahsiyetli duruşun bedeli' başlığını taşıyor.
Kamu personel rejimi alanındaki duayen isimlerden Ahmet Ünlü, Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde, kamuda liyakat ve ehliyetin önemini sık sık vurguluyor. Ünlü'nün konuyu tafsilatlıca işlediği yazılarından biri de "Kamu yönetiminde şahsiyet ve şahsiyetli duruşun bedeli" başlığını taşıyor.
Ünlü yazısında, şahsiyeti hakiki ve hükmi şahısların bütün özelliklerini içeren bir kavram olarak tanımlıyor. Yazıda ayrıca İslam kaynaklarından alınan örneklerle insan kişiliği üzerine çeşitli açıklamalar yapılıyor. Şahsiyet ve karakter arasındaki farklar vurgulandı, karakterin toplumsal değerlerle uyumlu davranışları ifade ettiği belirtiliyor. Gazzali ve İbn Haldun gibi düşünürlerin perspektifinden şahsiyetin yapısı ve gelişimini de açıklıyor Ünlü. Kamu yönetimindeki işportacı yöneticilerin, şahsiyetli duruş sergileyenleri tehdit ettiği ve şahsiyetli insanların zorluklarla karşılaşabileceğine işaret ediyor ayrıca. Ünlü, kamu kurumlarında şahsiyetli insanların korunması ve desteklenmesinin önemini vurguluyor.
Ahmet Ünlü'nün o yazısı:
Kamu yönetiminde şahsiyet ve şahsiyetli duruşun bedeli
Bu yazımızda kamu yönetiminde şahsiyet kavramını ve kamu yönetiminde şahsiyetli duruşun bedelini açıklamaya çalışacağız.
Kavramsal olarak şahsiyet
Şahısları, hakiki (gerçek) ve hükmi (tüzel) şahıs olarak, hükmi şahısları da kamu (amme) hükmi şahısları ve hususî hükmî şahıslar olarak ikiye ayırabiliriz. Bunların detaylarına girmeyi düşünmüyoruz. Bu çerçevede hakiki ve hükmi şahısların özelliklerini bir bütün olarak içine alan şahsiyet veya kişilikten bahsedeceğiz.
Türk Dil Kurumu'na ait sözlükte, şahsiyet veya kişilik; "bir kimseye özgü belirgin özellik, manevi ve ruhsal niteliklerinin bütünü veya bireyin toplumsal hayatı içinde edindiği alışkanlıkların ve davranışların bütünü" olarak tanımlanmaktadır.
İslam Ansiklopedisi"nde ise “fert, kişi, birey” anlamındaki şahıstan oluşturulmuş yapma masdar olan şahsiyyetin kökü şuhûs “yükselmek, uzaktan görünmek”, şahâset ise “irileşmek, büyümek” demektir.
Açıklamaya İslam Ansiklopedisi'nde yer alan bilgilerle devam edersek, Kur’an’da ve hadislerde İslâm kaynaklarında insan kişiliğiyle ilgili bazı kavramlar yer alır. Bunların en kapsamlısı olan nefs sözlükte "kişi, şahıs, zat, benlik" gibi anlamlarda kullanılmakta, terim halinde kişiliğin iç yapısını, bedenî ve ruhî boyutuyla insan benliğinin eğilimlerini, ruhsal hayatın bütününü ve beşerî kişiliği ifade etmektedir.
Sözlükte “yaratılış, tabiat; içgüdü” gibi anlamlara gelen garîze terim olarak “kişilik özelliklerinin kaynağını meydana getiren meleke, bir canlının tabiatından kaynaklanan eğilimlerinin bütünü” diye tanımlanır. Garîze gibi tab’ ve tabiat da kişiliğin doğuştan gelen temel unsurlarını ifade eder. Fahreddin er-Râzî’ye göre insan akıl, hikmet, tabiat ve şehvetten oluşan bir varlıktır. İslâm ahlâkçıları insanın her bakımdan gelişip olgunlaşmasının tabiat ve sanat denilen iki temele dayandığını söyler. Allah vergisi ve irade dışı olan tabiat doğuştan sahip olunan özellikler, yetenekler ve davranış eğilimleridir, bunların her birine garîze denir. Sanat ise kişinin kendi tercihleri, yaşantıları ve etkileşimleri sonucu elde ettiği ikinci tabiat ve karakterdir.
Şahsiyetle ilgili diğer bir terim hulktur (çoğulu ahlâk) ve "tabiat, yaratılış, seciye" anlamlarına gelir; daha çok "yerleşik huy, karakter, tabiatın gelişmiş şekli" diye tanımlanır. Kur’ân-ı Kerîm’de bir âyette geçen şâkile (el-İsrâ 17/84) sözlükte “hissî ve mânevî sûret” demektir; terim olarak “tabiat, âdet, ahlâk, seciye, mizaç, karakter” gibi daha çok ahlâkî kişilikle ilgili anlamlarda kullanılmaktadır.
Şahsiyet ve onunla ilgili benlik, kendilik, kimlik gibi kavramlar Türkçe’de ve modern Arapça’da kullanılmaktadır. Karakter ise daha çok ahlâk ağırlıklı bir anlam içerir. Şahsiyetle karakterin en önemli farkı, şahsiyetin bir kişiyi tanımlayan ve hem doğuştan gelen hem de sonradan kazanılan özellikleri ihtiva etmesi, karakterin ise kalıtımsal etkiler, soydan gelen özellikler ve olgunlaşmanın bütününden oluşmasıdır. Buna göre karakter şahsiyet kavramına dahildir. Karakterli insan davranışlarını toplumun değer yargılarına uygun biçimde yönetebilen, değerler sistemini içselleştirmiş olan kimsedir. İslâmî literatürde yeni bir kavram olan karakteri Müslüman müelliflerin bazıları seciye, bazıları hulk ile karşılamıştır.
Gazzali’ye göre şahsiyet
Başta ahlâk ilmiyle ilgilenenler olmak üzere Müslüman âlimler insan şahsiyetinin yapısı, gelişimi ve bununla ilgili kavramlar üzerinde günümüzde de geçerli olan görüş ve değerlendirmeler ortaya koymuşlardır. Nitekim şahsiyetin ve karakterin hem doğuştan getirilen hem de çevre ile etkileşim içerisinde geliştirilip kazanılan özelliklerden meydana geldiğine dair zamanımızdaki anlayış Müslüman âlimler tarafından da benimsenmiştir. Gazzâlî’ye göre insan tabiatı dört unsurdan oluşur ve bunlar onun bütün psikolojik eğilimlerinin, ilgi ve davranışlarının kaynağını teşkil eder. Rabbâniyet, behîmiyet (hayvâniyet), sebûiyet ve şeytâniyet diye sıralanan bu unsurlardan rabbâniyet bağımsızlık, üstünlük, başarılı olma, engelleri aşma, amacına ulaşma, önder olma, sevilme ve beğenilme gibi istek ve eğilimlerin çıkış kaynağı, psikolojinin adlandırmasıyla “kendini gerçekleştirme” melekesidir. Behîmiyet beslenme, boşaltım, teneffüs, cinsellik gibi fizyolojik ihtiyaçların tatmini yönündeki davranışların esasıdır; bütün bu istekler şehvet kelimesiyle ifade edilir. Sebûiyet öfkelenme, saldırma, tahrip etme gibi davranışların kaynağıdır; buna gazap gücü de denir; günümüz psikolojisi bunu “saldırganlık dürtüsü” diye adlandırır. Şeytâniyet aldatma, hile yapma, kötülüğü iyilik gibi göstermeye çalışma, akıl ve düşünceyi kötülük yolunda kullanma eğilimlerini meydana getirir. Gazap ve şehvet bakımından hayvanla insan tabiatı ortak iken benlik bilinci, akıl ve düşünce ile kötülük yapma gücü yönünden insan tamamen kendine özgü bir türdür.
İbn Haldûn’a göre şahsiyet
Aynı şekilde İbn Haldûn’un, çeşitli ırk ve milletlerde görülen farklı mizaç ve karakter tiplerinin oluşmasında iklimler, besinler, geçinme ve beslenme biçimleri gibi faktörlerin etkisinin bulunduğu yönündeki tezi bugün geçerliliğini korumaktadır. Ona göre kişilerin uğraştıkları iş ve meslek kollarının, toplumsal konumlarının kişilik ve karakterinin şekillenmesinde önemli etkileri bulunmaktadır. İbn Haldûn bu açıdan çeşitli mesleklere göre şahsiyet ve karakter tahlilleri yapmaktadır. Ayrıca toplumdaki yönetim tarzının insanların kişilik ve karakter yapıları üzerine önemli etkileri vardır. Eğer yönetim âdil ve yumuşaksa böyle bir yönetim altında yaşayan kimselerde kendine güven duygusu gelişir. Buna karşılık zulme, zor ve baskıya dayanan, aşırı otoriteye ve cezaya başvuran bir yönetimde yaşayan kimselerde korku hâkim olur; direnme ve metanet gücü ortadan kalkar, aşağılık duygusu, kendine güvensizlik ve bağımlılık eğilimi gelişir. Böyle bir şahsiyet yapısıyla yetişen bireylerin oluşturduğu toplulukta yenileşme ve gelişme olmaz; tutuculuk, katılık ve gerilik hâkim olur.
Kamu yönetiminde şahsiyet ve şahsiyetli duruşun bedeli
Şahsiyetle ilgili detaylı açıklamalardan sonra şimdi de kamu yönetiminde şahsiyet ve şahsiyetli olmanın bedelini açıklamaya çalışacağız. Daha önce de sıklıkla bahsettiğimiz her işten anlarım ve ne olursa yaparım tarzına haiz işportacı yöneticilerin bulunduğu kurumlarda hakiki ve hükmi şahsiyet çok büyük tehlike altındadır. İşportacı yöneticiler, nefsini (kendini) bilen Rabbini bilir kavlinden çok uzakta olduklarından bunların yönetiminde olan kurumlarda kurumun şahsiyeti yani kurumsallığı zedelendiği gibi gerçek kişilerin de şahsiyetiyle oynanır. Şahsiyetli duruş sergileyenler yani doğruya doğru yanlışa da yanlış diyenler işportacı yöneticiler için çok büyük tehdit oluştururlar. İşportacı yöneticilerin başında oldukları kurumdaki şahsiyetli duruş sergileyenler statü farkı olmaksızın risk altındadır. Çünkü bunlara bakınca şahsiyetsizlik hatıra geleceği için bu duruma tahammül oldukça zordur.
İşportacı yöneticiler, üstlerine nasıl davranırsa aynı davranışı astlarından beklerler ama bunu göremeyince de çılgına dönerler. Talimatla her şeyin ol deyince olacağını düşünürler ve bunun bir çeşit ilahlığa soyunma olduğunun farkına da varmazlar. Kendileri üstlerine el pençe divan durdukları ve asla eleştiri yapmadıkları için astlarından gelecek eleştiriye ve olmaz ifadesine asla tahammül edemezler.
Maalesef toplumda veya topluma hizmetin motoru olan kamu yönetiminde en tehlikede olan grup şahsiyetli duruş sergileyen insanlardır. Şahsiyetli insanların duruşu en fazla şahsiyetsiz insanları rahatsız eder ve şahsiyetli insanlara baktıkça aşağılık kompleksine kapıldıkları için psikolojik olarak kendilerini kötü hissederler.
Kötü paranın iyi parayı kovması gibi şahsiyetsizler de bir yolunu bulup kendilerini kötü hissettiren şahsiyetli insanları sindirecekleri için kurumlardaki şahsiyetli insanlar her zaman tehlike altındadırlar. Nasıl ki geçmişte şahsiyetli insanlar ciddi zorluklar yaşamışlarsa günümüzde ve gelecekte de şahsiyetli insanlar her zaman risk altındadır ve sıkıntı çekeceklerdir. Bu nedenle ne yapıp edip kamu kurumlarındaki İbrahimleri, Ömer'leri ve Ebuzer'leri çoğaltarak bunları koruma altına almalıyız. Bunlar çoğaldıkça kurumların da şahsiyeti sağlamlaşacaktır. Aksi takdirde akıbetimiz hiç de iyi olmayacaktır.