• Haberler
  • Yaşam
  • Tuz Gölü havzasında ayakta kalacak ağaç türleri belirlenecek

Tuz Gölü havzasında ayakta kalacak ağaç türleri belirlenecek

Tuz Gölü havzasında kurak sahalardaki ağaçların su kaynaklarının belirlenmesi amacıyla çalışmalar yürütülüyor. Yapılan çalışmalarla yörede gelecek 30-40 yılda hangi ağaç türlerinin ayakta kalacağı tahmin edilmeye çalışılarak, ona göre şimdiden ağaçlandırmaya yön vermek amaçlanıyor.

Tuz Gölü havzasında kurak sahalardaki ağaçların su kaynaklarının belirlenmesi amacıyla çalışmalar yürütülüyor. Yapılan çalışmalarla yörede gelecek 30-40 yılda hangi ağaç türlerinin ayakta kalacağı tahmin edilmeye çalışılarak, ona göre şimdiden ağaçlandırmaya yön vermek amaçlanıyor.

Tuz Gölü havzasında yaklaşık 70 yıl önce rüzgar erozyonunu önleme amaçlı ağaçlandırma çalışmaları başladı. Ancak yıllar içinde yaşanan kuraklık nedeniyle çalışmalar çerçevesinde ağaçlandırma yapılan sahalardaki ağaç türleri kurudu. Bu doğrultuda iklim değişikliği de dikkate alınarak yöredeki ağaçların su kaynaklarını tespit etme ve gelecek yıllarda ayakta kalacak ağaç türlerini belirleme çalışmaları yürütülüyor.

“Fidanın 30-40 yıl sonra ağaca dönüşmesi için şimdiden türünü belirlememiz lazım”

Yılardır çölleşme ve erozyonla mücadele çalışmaları çerçevesinde projeler yürüten Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay Yıldız, Tuz Gölü havzasında yer alan Meke Gölü çevresinde araştırmalarını sürdürüyor. TÜBİTAK, Avrupa Birliği ile Tarım ve Orman Bakanlığıyla birlikte ağaçların su kaynağını belirleme çalışması yaptıklarını anlatan Prof. Dr. Oktay Yıldız, “Yaklaşık 70 yılı aşkındır bu yörede ağaçlandırma çalışması yapılıyor. Bu ağaçlandırma çalışmasının nedeni de ilk başlarda rüzgar erozyonunu önleme amaçlı oluyor. Fakat son 70 yılda suların çok fazla miktarda azalması, hem yer altından suyun çekim tekniklerinin artması hem de yağan yağışın düzensizliği burada bir su kıtlığını da beraberinde getirdiği için ağaçların tutma oranları tür bazında farklılık göstermeye başlıyor. Biz daha önceki yaptığımız çalışmalarda farklı türlerin ilk birkaç yıldaki tutma başarısının türün ileri yaşlarında, 15-20 yaşına doğru çıkınca farklı şekilde değiştiğini gördük. İlk başlardaki başarılı görülen bir tür ileride daha başarısız olabiliyor. İlk başlarda büyük bir miktarını kaybeden tür, ileride birdenbire aşağıya doğru su kaynağı değişince daha farklı senaryolar gösterebiliyor. Dolayısıyla biz iklim değişikliğini de göz önünde bulunduruyoruz. Bu tür çalışmalar, uzun vadeli çalışmalar, 30-40 yıl sonrasını görmeniz lazım. Çünkü biz burada diktiğimiz bir fidanın 30-40 yıl sonra ağaca dönüşmesi ve burada belli bir şekilde istenen işlevi yerine getirebilmesi için şimdiden hangi türü seçeceğimizi belirlememiz lazım. Biz de burada ağaçların şu anda farklı yaşlardaki farklı türlerin hangi su kaynağını kullandığını belirlemeye çalışacağız. Derinlik olarak 30 metreye kadar toprak örnekleri alacağız. Oradaki suların izotop analizini yapacağız. Buradaki farklı türlerin yaşlarına, boylarına ve derinliğe göre hangi türün, hangi suyu kullandığını tespit ederek, türle derinlikteki su izotoplarını çakıştırmaya çalışacağız. Elde ettiğimiz verilerle hangi türün ileride daha çok başarılı olabileceğini tespit edeceğiz. Amacımız, burada bir senaryo oluşturmak ve ona göre de uzun vadeli büyük alanlarda yapılacak maliyetli çalışmalara bu tür pilot çalışmalarla yer üretmeye çalışmak” dedi.

“Ağaçlandırmaya yön vermek istiyoruz”

Yörede, daha önce ağaçlandırma çalışmalarını değerlendiren bir projeleri olduğunu ve bunu da yayınladıklarını ifade eden Prof. Dr. Oktay Yıldız, “Burada gördüğümüz şu var: İbreli türler dediğimiz çam, sedir gibi türlerde odundaki su iletim borularının yapısı farklı, yapraklı türlerde su iletim borularının yapısı farklı. Tabii 30 yıl önce dikilen fidanların 7-8 yaşına gelince yaprakların tepeden kurumaya başladığını gördük. Çünkü 30 yıl önceki su seviyesiyle, şimdiki su seviyesi aynı değil. Daha da aşağı inince büyüyen bu fidanların üst kısımlarına suyu iletmesi zorlaşıyor, yaprakların iletim borularında boşluklar oluşuyor. Dolayısıyla bunların bazılarının uç kısımlarında kurumalar gözlemledik. Burada da çamların, sedirin ve diğer ibreli türlerin biraz daha fazla büyüyeceği gibi bir tahmin ortaya çıkıyor. Dolayısıyla daha önceki yaptığımız çalışmalardan elde ettiğimiz ipuçlarından yola çıkarak bu çalışmayı TÜBİTAK’a, aynı zamanda Avrupa Birliği’ne bakanlıkla birlikte sunduk. Hangi türün, hangi yaşta, hangi derinlikteki suyu ağırlıklı olarak kullandığını ve bunların bir kısmı 15 yaşından sonra birdenbire kökleri aşağı doğru gidince büyümesindeki artış ile yaşama oranındaki değişiklik karşımıza çıkınca gelecekteki 30-40 yılın tahminini yapmaya çalışıyoruz. ‘Hangi türü şimdiden kullanalım ki ileride kullandığımız türlerin büyük bir çoğunluğu ayakta kalsın’, onu tahmin etmeye çalışıyoruz. Ona göre de şimdiden ağaçlandırmaya yön vermek istiyoruz” dedi.

Su kaynaklarıyla ilgili projenin diğer bir kısmını anlatan Prof. Dr. Yıldız, “Yaprakların alt tarafında stoma dediğimiz delikçikler var. Buralardan karbondioksit girip bu karbondioksit biyokütleye çevriliyor, üretim yapılıyor. Fakat bu karbondioksit girişi, delikçikler açık olduğu sürece mümkün. Bu delikçiklerin açıklığı da su kaynağına bağlı. Suyu kesilmeye başladığı zaman gün içerisinde bazen saat 11, bazen 12, bazen de 2’de kapanıyor. Dolayısıyla delikçiklerin erken kapanması bitkinin daha az üretim yapacağı anlamına geliyor. Ne kadar gün içerisinde uzun süre açık kalırsa o kadar fazla üretim yapıyor, ham maddeyi içeri almış oluyor. Dolayısıyla bu su kaynaklarının kesilmesine göre, bir de bitkinin türüne ve yaşına göre bunların ne kadar delikçiklerin açık kalıp kalmadığını izotop analizinden bulabiliyoruz. Dolayısıyla da mevsim içerisinde büyüme döneminde hangi türün hangi yaştaki bireylerinin daha fazla delikçiklerinin açık kaldığını buradan tespit etmeye çalışıyoruz. Bu su kaynaklarıyla ilgili projenin ikinci bir kısmını oluşturuyor” diye konuştu.

Bakmadan Geçme