Entelektüel bir hükümdar: Fatih Sultan Mehmed
Doç. Dr. Bekir Gökpınar
Osmanlı Tarihinden Notlar:
Entelektüel Bir Hükümdar: Fatih Sultan Mehmed
Asya ve Avrupa kıtalarının buluşma noktasında yer alan İstanbul’un Fatih tarafından fethi şüphesiz sadece Türk tarihi bakımından değil Avrupa ve dünya tarihi açısından da önemli bir dönüm noktası teşkil eder. Klasik anlamda Roma İmparatorluğu’nun sonu olarak kabul edilen olay aslında sebep olduğu siyasî ve kültürel gelişmeler açısından çok önemlidir. Bunların başında Eski Roma’nın kültürel ve siyasî mirasının üstlenilmesi, Osmanlı’nın imparatorluk haline gelmesi ve hatta bunların ötesinde İstanbul merkezli üçüncü Roma rolünün Osmanlılar tarafından benimsenme perspektifini ihtiva eden tartışma zemininin ortaya çıkması zikredilebilir. Bunların dışında Osmanlı’nın yeni imparatorluk vizyonu, İstanbul’un payitaht haline gelmesi ve Doğu dünyasında oluşturduğu etkiler de ilave edilebilir.
Tabi bu arada 571 yıl önce gerçekleşen, doğu ve batıda derin etkiler bırakan bu olayın henüz aydınlatılmayan ve mitolojik anlatımlara sahne olan kısımları tartışılan konulardır. Şüphesiz bütün bu olayların baş aktörü Fatih, henüz 21 yaşında İstanbul’u fethedip, 30 yıllık saltanatında 25 sefere bizzat iştirak etmiş ve devletin topraklarını üç kat kadar genişletmiş bir hükümdardı.
Fatih’in askerî dehası ve büyük devlet adamlığı yanında entelektüel yönüyle de Osmanlı tarihinde farklı bir kişilik olarak karşımıza çıkar. Fatih’in İstanbul’un mutlaka fethedilmesi ve devleti yeniden şekillendirme düşüncesi ilk tahttan indirildikten sonra Manisa’da ikinci şehzadelik yıllarında oluştuğu söylenebilir. Özellikle fırtına gibi geçen ve birçok olayların yaşandığı iki yıllık saltanatı onun için büyük tecrübe kaynağı olmuştu. Her şeyden önce sarayı tanımış, devlet yönetimin önceliklerini ve mevcut güç dengelerini öğrenmişti. İlk saltanat tecrübesi ile Manisa’daki yıllarında olayları yeniden düşünme fırsatı elde etmişti. Manisa yılları onun tek varis olarak ileride yapacağı idarî ve siyasî işleri bütün teferruatıyla tasarladığı bir dönemdi. Bu arada sadece ilerideki saltanat yıllarını düşünmüyor, kendini daha iyi yetiştirmenin gayreti içine de girmiş bulunuyordu. Batı literatürü ile tanışması ve Avrupa’daki gelişmelerle yakından ilgilenmesi muhtemelen bu yıllarda başlamıştı. Devrin önde gelen alimlerinden geleneksel İslamî eğitimini almış, Arapça ve Farsça öğrenmesinin yanında matematik, coğrafya, astronomi, fizik gibi farklı disiplinlerde de vukufiyeti vardı. İlk saltanat yıllarında kimi zaman çeşitli alimleri huzurunda tartıştırarak onlardan yeni ve farklı şeyler öğrenmeye çalışırdı. Bunlar devletin doğu siyasetini şekil vermesi açısından önemliydi ancak gelecek planları açısından yeterli değildi.
Fatih, Manisa’da iken kendine büyük bir siyasî hedef olarak İstanbul’un fethini belirlemişti. Onun için bütün planlarını ve hazırlıklarını buna göre yapıyordu. Ortada bin yıllık bir devlet vardı ve onun kültürel temellerini de tanımaya çalışıyordu. Rumca’yı bunun için öğrendiği tahmin edilmektedir. Diğer taraftan Batıya doğru gelişen ilerlemeler ve İtalya ile olan ilişkiler sebebiyle de Latin kültürünü öğrenmiş olmalıdır. Zira Manisa yıllarında İtalyanca’yı öğrenmeye çalıştığı ve bu dili anlayabilecek ve konuşabilecek kadar vakıf olduğu bilinir. Kendi yanında klasik batı literatürünü öğrenmek ve takip etmek için musahipleri ve danışmanları vardı. Devrin kaynakları Fatih’in Arapça ve Farsça dilleri yanında Grekçe, Latince ve İtalyanca bildiğini aktarır. Fetihten sonra oluşturduğu saray kütüphanesinde İslamî yazmalar dışında Grekçe, Latince, Ermenice, Süryanice, İtalyanca ve İbranice yazmaların da bulunması ilginç bir durumdur. Buradan hareketle Fatih’in Manisa sarayında iktidara hazırlık yıllarında ileride kurmayı düşündüğü büyük devletin etki sahasını da hesapladığı tahmin edilebilir. Zaten Fatih’in ikinci defa tahta çıktığında bazı batılı seyyahlar onun çok iyi yetişmiş ve birçok dil bilen bir hükümdar olarak takdim ederler. Güçlü bir iktidar kurma, tarihî olayları öğrenme ve tahlil etme düşüncesi, İstanbul’un başkent olduğu bir imparatorluk kurma fikri ve kararlılığı Manisa’daki ikinci şehzadelik yıllarında gelişip olgunlaştırmıştı.
Fatih, Avrupa ve Asya’nın kavşak noktasında yer alan İstanbul’u fethettikten sonra bir taraftan İslam kültür ve medeniyetin gelişmesi için yeni kurumlar kurarken diğer taraftan Batı dünyası ile kültürel temasları geliştirip, bu ülkelerden birçok sanatçıyı İstanbul’a davet ederek şehri Doğu ve Batı kültürlerinin birleştiği bir merkez haline getirmeye çalıştı. Onun bu politikası şahsiyetine de yansımış olmalı ki divan oluşturabilecek kadar şiir yazmış, İslam kültürüne hakim, aynı zamanda Grekçe, Latince ve İtalyanca gibi dillerde yazılmış kitapları okuyabilen ve görsel sanatlarla da ilgilenen bir padişah portresi ortaya çıkmıştı. Nitekim kendinden sonra yazılan bir anonim Grekçe tarihte “O, bütün seleflerini ilim ve hikmette geride bırakmıştı” ifadesi kullanılmaktadır. Dönemin bazı tarihçileri, Fatih’in kendisine model olarak Büyük İskender’i aldığı rivayet edilir. Muhtemel bu sebeple olmalı ki meşhur Bizans tarihçisi Kritovlus eserinde, Fatih’i Büyük İskender ile karşılaştırmış ve kazandığı zaferlerden dolayı onun İskender’den daha büyük hükümdar olduğunu yazmıştı.
Sonuç olarak ilk yetişme çağından itibaren çok iyi bir eğitim almış Fatih Sultan Mehmed, henüz genç yaşlarda iken önemli bilgi birikimine sahip olmuş, sadece Türk tarihinin değil dünya tarihinin yetiştirdiği ender kültür ve medeniyet adamlarından biridir. İstanbul’un fethinden sonra kadim kenti harap halinden kurtarmış, büyük imar hareketine girişmiş, siyasi merkez olmasının yanı sıra ilim ve kültür merkezi haline getirmişti. İstanbul’u bulunduğu coğrafyanın önemli ilim merkezi yapmak için İslam ülkelerinden ve Batı’dan ilim ve sanat adamlarını davet etmiş, ilim meclislerine bizzat katılmış ve ulemanın hamisi olmuştu. İslam dünyasının klasik ilim mirasını tahsil eden Fatih, Batı dünyasının bilgi birikimini de öğrenmeye çalışarak iki büyük geleneği kendi kişiliğinde birleştirme çabası içinde olmuştu. Fatih, aynı zamanda “Avnî” mahlası ile şiirler yazan şairdi. Yazımızı büyük hükümdarın şiirlerinden manidar bir beyit ile noktalayarak fethin 571.yılında kendisini rahmet ve minnet ile yâd ediyorum.
“İmtisâl-i câhidû fi’llâh oluptur niyyetim/Dîn-i İslâm’ın mücerred gayretidir gayretim(Niyetim, Allah yolunda cihâd edenlere örnek olmaktır. Gayretim İslâm dinini yüceltme gayretidir).