
Osmanlı'da para ve fiyatlar (II)
Doç. Dr. Bekir Gökpınar
Osmanlı İmparatorluğu’nda 16.yüzyıl sonlarında yaşanan fiyat artışları üzerinde çok tartışılan konulardan biridir. Genellikle bu olay yüzyıl ortalarından itibaren Amerika gümüşünün Avrupa para piyasalarında arzının artmasına ve bollaşan gümüşün fiyatları arttırdığı, enflasyonu tetiklediği ve bunun sonucunda “fiyat devrimi” gerçekleştiği yönündedir. Aynı tarihlerde Avrupa’da nüfus artışı, şehirlerde ticarî işlemlerin çoğalması paraya olan talebi ve paranın tedavül hızını arttırmıştı. Bazı Avrupa ülkeleri tedbir olarak paralarında tağşiş yoluna gitmiş ve bu da fiyatların % 600’lere kadar artmasına yol açmıştı.
Amerikan gümüşünün Avrupa pazarlarını istila etmesi çok geçmeden Osmanlı’yı da etkisi altına almıştı. Zira öteden beri Osmanlı, Avrupa ülkeleri ile yoğun bir ticaret ağının içinde idi ve etkilenmesi kaçınılmazdı. Osmanlı’nın kuruluşundan 16.yüzyılın ikinci yarısına kadar coğrafî ve iktisadî genişleme ve gelişme ile birlikte malî ve parasal durumu son derece istikrarlı bir seyir izlemişti. Devletin toprakları genişlerken buna paralel yerel ve uzun mesafeli ticarî hareketler artmıştı. Pazara arz edilen ürün artarken köyler ve şehirler arasında alışveriş de gelişmişti. Devletin artan ticaret hacminin para ihtiyacı Balkanlardaki gümüş madenleri, Mısır altını ve Amerika’dan gelmeye başlayan gümüş paralarla karşılanıyordu. Yoğun ticari faaliyetlerde para olarak gümüş akçe ve bakır mangır kullanılıyordu. Ancak güçlenen devlet maliyesini 16.yüzyıl ikinci yarısından sonra bütçenin yarısı artan maaşlı asker sayısına, genişleyen bürokrasiye, doğuda uzun süren İran savaşlarına ve savunma harcamalarına ayrılıyor, merkez hazinesindeki rezervler yavaş yavaş tükeniyordu. Devlet resmî kuru/para değerini mümkün olduğunca sabit tutmaya çalışıyor ancak piyasada para değer kaybetmeye devam ediyor, resmî kur ile piyasa değeri arasındaki fark gittikçe açılıyordu. Bu karışık ortamda piyasaya bol miktarda sahte(kalp) para sürülüyordu. Devlet para piyasalarındaki karışık durumu bir türlü önleyemiyordu. 1585’lere doğru para değerinde büyük düşüş, fiyatlarda bunun aksine büyük artışlar ve dalgalanmalar görüldü. Gerçek olan durum Osmanlı büyük bir mali bunalımın içinde idi ve 1585’te tarihte ilk defa akçede çok yüksek bir tağşiş yapmak zorunda kalmıştı. Hükümet para istikrarını sağlamak için tağşiş yoluna başvurmuştu. 100 dirhem gümüşten 450 akçe kesilirken 1585’ten itibaren 850 akçe kesilmeye başlandı. Akçedeki gümüş içeriği % 44 azaltılmıştı. Daha önce altın 60 akçeye eşit iken bir anda 120 akçeye yükseldi. Yani akçe altın karşısında % 100 değer kaybına uğramıştı. Piyasada akçeye olan rağbet azalmış hatta tüccarlar kullanmaz olmuştu. Devlet memurlarına verilen akçe çarşıda pazarda geçmez hale gelmişti. Akçede ve fiyatlarda olan dalgalanmalar uzun süren Avusturya, İran savaşları ve Celâlî isyanları ile daha derinleşti. 1640’lardan itibaren para ve fiyat istikrarı yeniden nisbî olarak sağlanmakla birlikte II.Viyana savaşı ile başlayan yıllarda yeniden bozulma hızlandı ve 1689 yılında 100 dirhem akçeden 1400 akçe kesilmeye başlandı. Yani geçen 100 yılda akçe % 300 değer kaybetmiş ve fiyatlar da bu oranda yükselmişti. Osmanlı, akçenin hızlı değer kaybı karşısında paranın standartlarını eski değerine çekmek veya değerini yeniden belirlemek için “tashih-i sikke”(para ayarının yeniden düzenlenmesi) yoluyla dengelemeye çalıştı. Ancak bu operasyonlar da geçici rahatlamadan başka bir işe yaramadı.
Osmanlı’da 16.yüzyılın ikinci yarısında başlayan ekonomik istikrasızlıkların sebebini tek bir nedene bağlamak doğru değildi. Öncelikle Osmanlı İmparatorluğu doğal büyüme ve genişleme sınırlarının artık sonuna gelmişti. Daha önceki fetihler devleti insan gücü ve ekonomik olarak gelişmesine pozitif etki yaparken merkezden uzak coğrafyalarda idarî ve askerî harcamalar bütçeyi gittikçe zorlamaya başladı. Tarım yapılabilecek, ekilebilecek arazi ve iskâna açılabilecek yeni topraklar son sınırına varmıştı. Ancak 1550’lerden sonra bütün Akdeniz coğrafyasında olduğu gibi Osmanlı’da da nüfus artışları hızlandı. Buna karşın sosyal ve teknolojik gelişmeler daha fazla üretime imkân vermiyordu. Tarım ve hayvancılık gittikçe artan talebi karşılayamaz hale geldi. Topraksız insanlar, sürekli artan hayat pahalılığı ve başıboş, işsiz gezen yeni kitleler ortaya çıktı. İşsiz güçsüz gezen kimselerin bir kısmı şehirlere göç etti, bu da asayişi tehdit etmeye başladı. Bazıları dağlara çıkarak eşkıya gruplarına katıldı.
Baharat yolunun Akdeniz’den Güney Afrika’ya kayması da bir başka olumsuz gelişmeydi. Ticaret yollarının değişmesi Doğu Akdeniz ve Mısır limanlarını ve şehirlerini etkiledi. Osmanlı gümüş madenlerinde üretimin azalması veya ocakların kapanması da başka bir gelişme idi. Avrupalı tüccarların zaten iç piyasaya yetmeyen hammaddeyi getirdikleri gümüşle çekmeye başlaması ve hatta piyasadan altın çekmeleri de Osmanlı ekonomik dengelerini bozduğu bir gerçekti.
Osmanlı’yı 16.yüzyılın sonlarında ekonomik krize sürükleyen faktörlere kıtlık, salgın hastalık ve ölümleri de ilave etmek gerekir. İmparatorlukta 1590’larda yaşanan kriz öncesinde sert geçen kışlar ve ilkbahar kuraklıkları yaşandı. Artan nüfus, askerî ve sivil ihtiyaçlara karşın şiddetli kuraklıklar üretimi çok büyük oranda azalttı. 1565-1585 arası özellikle Orta Doğu ve Balkan coğrafyasında oluşan kuraklıklar kıtlıkları tetikledi. Azalan tarım ve hayvancılık üretimi fiyatların katlanmasına yol açtı. Osmanlı tarihçileri 1574-75’te görülen kuraklığı Hz. Yusuf zamanındaki kuraklık ve kıtlıklara benzetmişler, devletin kuruluşundan beri hiç yaşanmadığını ifade etmişlerdi. Bu dönemde yaşanan fiyat artışları dikkat çekicidir. Örneğin 1595-1609 yılları arasında temel ihtiyaç maddelerinden ekmek 1 akçeden 6 akçeye, koyun 150 akçeden 550-600 akçeye, et 4 akçeden 8 akçeye, buğdayın kilesi 25 akçeden 150-160 akçeye çıkmıştı.
Osmanlı İmparatorluğunda yukarıda sözü edilen sosyal ve malî bunalım paranın değer kaybına, fiyatların sürekli artmasına, “Kötü para iyi parayı kovar” kuralı gereği 17.yüzyıl sonlarında akçenin piyasadan çekilmesine yol açtı. Piyasada yaşanan para krizi için devlet 1688 yılında bakır mangırlar basmaya başladı. Başlangıçta olumlu seyreden girişim yerli-yabancı sahte mangırların piyasayı istila etmesi ile yeni bir arayışa geçildi. Osmanlı, 1690 yılında yeni para olan kuruşu piyasaya sürdü. Artık Osmanlı’da akçe dönemi bitmiş ve kuruş para dönemi başlamıştı. Yeni basılan Osmanlı kuruşu 120 akçeye eşitlenmişti. 18.yüzyılda Balkanlar’da gümüş madenlerinin üretimi arttı, Osmanlı para piyasası yeniden istikrar kazandı. Ancak yüzyılın ikinci yarısında başlayan Osmanlı-Rus savaşları ekonomiyi yeniden bozmuş, Osmanlı maliyesi büyük bütçe açıkları vermeye başlamıştı. Osmanlı, 19.yüzyıla savaşlar, paranın sürekli değer kaybı, bozulan fiyat istikrarı, bütçe açıkları ve devleti yeniden yapılandırma çalışmaları ile giriyordu.