Osmanlı'da zorunlu iskândan Ermeni tehcirine
Doç. Dr. Bekir Gökpınar
Osmanlı İmparatorluğunda yerleşik nüfus kadar konar göçer kitlelerin sayısı az değildi. İlk zamanlarda konar göçerler kendiliğinden ülke içinde yaz ve kış dönemleri uzun yolculuklara çıkarlar, kendileri ve hayvanları için bol yiyecek buldukları uygun yerlerde konaklarlardı. Ancak XVII.yüzyılın sonundan itibaren konar göçerlerin asayiş ve iktisadî yapı için risk unsuru haline gelmesi üzerine Osmanlı bunları yerleşik hayata geçirmek üzere zorunlu iskana tabi tutmaya başladı. İşin temelinde konar göçerlerin hareketleri sırasında yol üzerindeki yerleşik nüfusun can ve mal güvenliğine zarar vermeleri vardı. Anadolu’da konar göçer nüfusu arttıran ve ahalinin can ve mal güvenliğini tehdit eden etkenlerden biri de Celâli isyanları idi. Konar göçerlerin giderek artması devletin önemli güvenlik meselesi haline geldi. Devlet iskân siyaseti geliştirerek köyünü toprağını terk edenleri eski yerlerine dönmeye zorladı. Yine bulunduğu mahalde huzursuzluk çıkaranları ülkenin başka yerlerine gönderdi. Aydın’dan Adana’ya, Yozgat’tan Halep’e, Hatay’dan Maraş’a problem çıkaran aşiretler toplu olarak iskâna tabi tutuldu. Bu durum XVIII.yüzyıldan XX.yüzyıl başlarına kadar devam etti ve devleti meşgul eden önemli konulardan biriydi. Bugün hala Anadolu’da devlet tarafından dedeleri mecburi iskân için Trabzon’dan Hatay’a, Kastamonu’dan Manisa’ya, Malatya’dan Sakarya’ya gönderilenlerin hatıralarını ve yollarda telef olanların acı hikâyelerini duymak mümkündür.
Son yüzyılda ise bunlardan farklı olarak devletin öteden beri “millet-i sadıka” olarak adlandırdığı Ermenilerin zorunlu iskânı olan “tehcir” uluslararası bir boyutta dünya gündemindeki yerini aldı. Konu her yıl 24 Nisan tarihinde başta batılı politikacı ve lobiler tarafından kamuoyu gündemine taşınmaya başlandı. Hatta olay o kadar çok siyasî malzeme haline getirildi ki bazı batılı devletler “Ermeni soykırımı yapılmamıştır” diyenlere karşı ceza vermeye kalkıştı. Aslında Ermeni tehcirinin sebebi İngiltere ve Rusya’nın Osmanlı üzerindeki emellerinden başka bir şey değildi. Öyleyse nedir bu Ermeni tehciri? “Tehcir” kelimesi zorla göç ettirme demektir. Ancak konunun uzun hikâyesi vardır ve başından beri uluslararası mahiyet arz eder. Anadolu’da XIX.yüzyıl ortalarından başlayarak İngiltere ve Rusya’nın desteği ile Ermeni komiteleri kurulmuş ve devlet kurma amacıyla birçok isyanı organize etmişlerdi. Buna karşın Osmanlı asayişi sağlamak için Ermenileri başka yerlere zorunlu olarak sevk ve iskân etmeye başladı. Sevk sırasında bazı istenmeyen olaylar yaşandı. Bunun üzerine İngiltere, Ermenilerin katledildiği yolunda haber ve kara propagandaya başladı. Niye? I.Dünya savaşında ABD’yi kendi yanında savaşa sokmak ve askerinin hıristiyan topluluğun kurtuluşu için uzak diyarlarda savaştığını iç kamuoyunu ikna etmek için. Bu arada Osmanlı ülkesine bol miktarda silah ve mühimmat sokarak Ermenileri silahlandırdı.
I.Dünya Savaşı’nın yaklaştığı yıllarda büyük ölçüde silahlandırılan Ermeniler savaşın başlaması ile birlikte Türkiye’ye karşı savaşmak üzere İtilaf devletleri safında ve özellikle Rus ordusunda gönüllü yazılarak cephelerde yerlerini aldı. Rusya da Ermenileri Osmanlılara karşı isyana teşvik ediyordu. Rus safına koşan Ermeni gönüllülerinin bir kısmı teçhiz edilerek Türkiye’ye saldırırken içeride de silahlı komiteler isyan çıkararak ordu birliklerini arkadan vurdu ve askerin ikmal yollarını kesti. Rus ordularının önünde Doğu Anadolu’da öncülük görevi yapan Ermeniler Müslüman köylüleri yağma ve beşikteki çocuğa kadar katletme yoluna gitti. İlk Ermeni isyanı İngiliz ve Fransız donanmalarından yardım beklentisi ile Zeytun ve Musadağ’ında çıktı. Akabinden uzun süre yığınak yaptıkları Van’da isyan patlak verdi. İlk olayları bastıran Osmanlı hükümeti, son olayı bastırmada yetersiz kaldı ve Van, Ermeni komitelerinin eline düştü. Bir tarafta on binlerce masum insanın katledilmesi ve diğer taraftan olayın bütün Ermenileri toplu hareket başlatmak için cesaretlendirdiğini gören devlet çözüm bulmak için acil bazı tedbirler almak zorunda kaldı. Çünkü sadece isyan bölgesinde değil Erzurum ve Sivas gibi savaş mahallerine yakın ve Adapazarı ve Bursa gibi uzak bölgelerde de Ermenilerde hareketlenmeler görülmeye başlandı.
Ermenilerin yabancı devletlerle işbirliği ve içeride katliamlar yapmaları üzerine Osmanlı hükümeti ilk adım olarak 24 Nisan 1915’te Ermeni komitelerinin kapatılması, belgelerine el konulması, liderleri ile zararlı faaliyetleri bilinen Ermenilerin tutuklanması, bunlardan bulundukları yerde sakınca görülenlerin uygun yerlerde toplanmaları ve tutuklananların askeri mahkemelere sevkini kararlaştırdı. Van’daki isyanın büyümesi ve Van’ın Rus işgaline uğraması devletin bekası ve asayişin temini için Ermenilerin ülke çapında bulundukları bölgelerden başka yerlere iskânını gündeme getirdi. Osmanlı yönetimi Ermenilerin Rus ordusunda savaşa katılması, silahlanması ve isyana kalkışmaları üzerine “Tehcir Kanunu”nu çıkararak(27 Mayıs 1915) Ermenileri kendileri için emniyetli olacağını düşündüğü Halep civarına göç ettirilmesi planlandı. Tehcir meselesi siyasî değil askerî ve güvenlik kaygılarından kaynaklanmıştı. Bu kanunla asayişi bozan, silahlı, saldırgan ve direnişçileri, vatana ihanet eden köy ve kasaba halkını toplu halde başka yere sevk ve iskân yetkisi verilmişti. Göç yollarında ve gittikleri yerde güvenlik ve insanî ihtiyaçlarını mümkün olduğunca karşılanmaya çalışıldı. Göç edenlerden yoksullara araba verilmesi, paralarını Osmanlı Bankasına yatırmaları, hasta ve yaşlı olanların kalmalarına müsaade edilmesi, yetim ve yoksul çocukları yetim yurtlarına yerleştirilmesi, götüremedikleri eşyalarını değerinde satılması veya saklama imkânları sağlandı.
Tehcir Kanunu uyarınca Ermenilerin sevki sırasında yollarda korunmaları, firarlarının önlenmesi ve bunlara saldıran olursa cezalandırılması konusunda emirler gönderildi. Buna rağmen çetelerin talan için saldırıları yanında sivil kesimden ve memurlardan yolsuzluk yapanlar da oldu. Devlet aslında bunlar için işin başından tedbir alarak suç işleyenleri cezalandırmak için elinden geleni yaptı. Komisyonlar kurarak suçluları tespit ederek onları Divan-ı Harbe vererek cezalandırdı.
Netice olarak Ermenilerin bulundukları mahallerden çıkarılarak Osmanlı ordusunu tehdit ve memleketin asayişini bozmayacakları mevkilere gönderilmesi devletçe alınmış bir tedbirdi. Ermeni tehciri ile Osmanlı sınırlarında bulunan 1 milyon 300 bin Ermeni nüfusundan 700 bin kişi göç ettirilmiş ve bunun için devlet 150 milyon kuruş masraf yapmıştı. Ayrıca I.Dünya savaşı sırasında Rusya’ya 400 bin civarında Ermeni göç ettiği tahmin edilmektedir. Uzun göç sırasında yollarda hastalık, iklim vb. sebeplerden ölen insanların sayısı da az değildi. Devletin güvenliği için zorunlu olarak yapılan bazı istenmeyen hadiseler yaşanmışsa da planlı bir şekilde bir toplumu ortadan kaldıracak bir hareket olmadı. Bu konuda Osmanlı’nın soykırım yaptığını ispatlayacak uydurma belgeler dışında Osmanlı, İngiltere, Fransa ve diğer batılı devletlerin arşivlerinde kayda değer bir belgenin bugüne kadar bulunamadığı bir gerçektir.