Salih YASİN

Kanun Yoluyla Yabancılaşma

Salih YASİN

  • 1592

Geçmiş Kanunlarımızda yabancılardan, Avrupa'dan alınanlar var. Günümüzde de sıkça tercümeler yapıyoruz. Alıntılar yapıyoruz. Bir Kanun çıkarılırken, yabancı ülkelerde neler var diye bakılıyor. Bakılan yer genelde, Avrupa ülkeleri. Bunun yanında, Anayasanın 90. maddesi de yabancı ülkelerle imzalanan anlaşmaları ülkemiz Kanunlarının yerine koyuyor. Usulüne uygun kabul edilmiş bir sözleşme, ülkemiz Kanunlarına aykırı olsa bile geçerli oluyor.

Burada, teknik alanlarda alıntılar yapılması belki doğal kabul edilebilir. Ancak, diğer mevzuat alıntılarının tamamen doğru olduğunu kabul etmek güç.

Yabancı ülke kanunları bir noktada, katkı sağlıyor gibi görünse de; özgürlük getiriyor gibi algılansa da; bir çok olumsuzluk ta arz ediyor.

Kanunlar tercüme olunca, alıntı olunca bir çok garabet te ortaya çıkıyor. Günümüzde geçerli olan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunundan bir örnek. Türkiye'de poliçe neredeyse kullanılmayan bir araçtır. Bunun yerine bono, yani senet kullanılır. Ancak, Türk Ticaret Kanunu baştan aşağı poliçeyi, ayrıntılı olarak anlatıyor. Bono mu? Poliçeye bak anlarsın diyor. Kullanılmayan araç tanımlanmış, kullanılan araç tanımlanmamış. Yani, bono, poliçeye göndermeler yapılarak tanımlanmış. Bu noktadaki sorumuz; biz Kanun mu çıkarıyoruz, bulmaca mı hazırlıyoruz? Bu Kanunları, her ne kadar hukukçular aracılığıyla anlayabilecek durumdaysak ta; aslen uygulayıcılarıyız. Bir Kanun ne kadar, açık, sistematik ve anlaşılır olursa o kadar iyi olur, kolay anlaşılır. Uygulayıcılara kolaylık sunulmuş olur.

Müteakiben, önceki Kanunlarımızın hangi ülkelerden alıntı olduğunu inceleyin, yabancılaşmayı göreceksiniz. Bunlar bir reform gibi söylenebilir. Ancak, yaşayışı ve inancı farklı insanlara bunları uygulayacaksınız.

Eski Kanunlarımız, İsviçre'den, Fransa'dan, İtalya'dan ve Almanya'dan alıntıydı. Yenilerinde de yabancı Kanunlardan esintiler devam ediyor.

Alın size, bazı eski Kanun kaynaklarımız:

Türk Borçlar Kanunu (1926) İsviçre,

Ticaret Kanunu (1928) Almanya,

Türk Ceza Kanunu (1928) İtalya,

Türk Medeni Kanun (1926) İsviçre,

CMUK (1927) Almanya,

HMUK (1927) İsviçre,

İcra ve İflas Kanunu (1932) İsviçre,

İdare Hukukuna İlişkin Düzenlemeler, Fransa.

Tabi ki, bu alışkanlık doğrudan Cumhuriyet döneminde çıkmış bir alışkanlık değil. Osmanlı'nın son yüzyıllarında, belki Tazminat'tan sonra süregelen bir alışkanlık.

1840 ve 1851'de milli ceza kanunları yapılıyor, ancak, 1858'de önemli bir kısmı Fransız Ceza Kanunun'dan alıntı yapılarak, yeni ceza kanunu yapılıyor. Mecelle, Arazi Kanunu ve Hukuk-ı Aile Kararnamesi yerli olsa da; 1850 yılında Ticaret Kanunu Fransa ve başka diğer ülkelerden alıntılarla, 1861'de Usuli Muhakeme-i Ticaret Nizamnamesi Fransa'dan alıntılarla, 1863'te Ticaret-i Bahriye Kanunnamesi Fransa'dan alıntılarla, 1879'da Usul-i Muhakeme-i Ceza ve Hukukiye Kanunları Fransa'dan alıntılarla oluşturuluyor.

O zaman, insan bir Kanun bile yazamıyor muyuz noktasına geliyor. Yeni Kanunlarla bir değişimden bahsedilebilir. Ancak, bu değişim nereye doğru? Tamam, doğrudan kendimizin yapması gereken düzenlemeleri, ancak, dışarıdan alarak yasalaştırabiliyoruz. İşkencenin yasak olduğunu, temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesini, yabancı ülkelerden ve sözleşmelerden alıntılarla, onların yönlendirmesiyle yapabiliyoruz. Ancak, bu durum, kabul edilebilecek bir durum değil. Bunlar, bizim geçmişimizde ve asli Kitabımız'da yazılı.

Kanunlar alıntı olunca, faizi ayırt etmeniz güç. Ailevi ilişkileri ifade etmeniz güç. Aileye karşı olan hususları önleyici tedbirler almanız güç. Daha bir çok güçlük ortaya çıkıyor. Yapılması uygun görülebilecekleri yasaklayıp, yasaklanması gerekenleri serbest bırakıyorsunuz.

Anayasa çalışmaları geliyor, hemen bu noktada. Söz konusu, ifadelerimizin Anayasa çalışmalarında dikkate alınması gerekiyor, diye düşünüyoruz.

İlgili sayılabilecek bir noktada, Prof. Dr. Mehmet Akif AYDIN Hocamız'ın eserine; Türk Hukuk Tarihi kitabının 155. ve 156. sayfalarına gidersek;

Hocamız; Lozan Antlaşmasında yabancıların cemaat ve konsolosluk mahkemelerinin kaldırılmasından bahsederken, bunun için ağır bir fatura ödendiğinden bahsettikten sonra;

"Daha sonra Cumhuriyet idarecileri kendilerinden istenen ve beklenenden de ileri giderek Batı hukukunun toptan reception'u cihetine gitmişler, bu yeni durum karşısında gayrımüslim azınlıklar artık ihtiyaç olmadığı gerekçesiyle Lozan Antlaşması'yla kendilerine tanınan hukuki imtiyazlardan vazgeçmişlerdir" ifadelerine yer veriyor.

Benim sorum ise, bu noktada, yabancılardan alıntı ve esinlenmelerle çıkardığımız Kanunlarımız bizlere bir şeyler getiriyor gibi görünse de; kısmi faydaları olsa da; acaba bizden neler götürüyor?

Allah hayırlar versin, selam ve dua ile.

Yazarın Diğer Yazıları