13 başlıkta bakanlıklar özelinde siyasi ve bürokratik durum analizi
Serdar Burak Beydağı
13 başlıkta bakanlıklar özelinde siyasi ve bürokratik durum analizi
1 ) Seçimler siyasi partilerin karnelerinin verildiği dönemlerdir. Siyasi partiler seçim sonuçlarını, asli fonksiyonları olan halkı temsil etme görevini ne ölçüde başarılı bir şekilde yerine getirdiklerini değerlendirecek şekilde okumalıdırlar. Halk seçim sonuçlarıyla kendisini temsil iddiasındaki siyasi partilerin karnesini verir, karnedeki notları doğru değerlendirmek de hiç şüphesiz siyasi partinin başarısını arttıracaktır.
2 ) 31 Mart yerel seçimleri ile milletin verdiği karne özellikle iktidar partisi açısından çok önemli uyarılar içeriyor. Kurulduğu günden beri Türk siyasi hayatındaki en kurumsal siyasi parti olarak faaliyet gösteren ve girdiği seçimlerin tümünü kazanarak müthiş bir performans göstererek bir başarı hikayesi yazan AK Parti, başta uluslararası alandaki baskılar, ekonomik problemler ve deprem gibi bir çok olumsuzluğun bir arada yaşandığı bir süreçte kazandığı cumhurbaşkanlığı seçiminin üzerinden henüz bir yıl geçmeden yerel seçimlerde ağır bir yenilgiyle karşılaştı. Bu süreçte Genel Başkan Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsi oylarının ve partinin muhtemel oy kapasitesinin sık sık karşılaştırılarak tartışıldığına Türkiye kamuoyu şahit oldu. Ancak 31 Mart seçiminin sonucuna dair analizler bu tartışmanın çok ötesinde bir önem taşıyor artık. Çünkü seçim sonuçları açık bir şekilde AK Parti için tehlike çanlarının çaldığını gösteriyor. Bu durum AK Parti açısından -elbette gereği yerine getirilmek kaydıyla- ciddi bir özeleştiriyi zaruri kılıyor.
3 ) Nitekim henüz sandıkların sayımı aşamasında başlayan, seçimdeki başarısızlığın temel sebeplerine ilişkin yorum ve analizler sadece siyasi parti kulisleriyle sınırlı kalmıyor, sosyal medyadan kahve köşelerine geniş bir alanda kanaatler belirtilmeye devam ediliyor.
4 ) Yaşanan ekonomik sıkıntılar, özellikle emeklilerin maruz kaldığı zorlu hayat şartları, adayların belirlenmesi sürecinde yaşanan problemler ve kampanya sürecindeki eksiklikler vurgulanmakla birlikte aktüel duruma ilişkin olarak bütün bu tespitlerin ötesinde siyasi ve bürokratik kadrolara dair eleştiriler ön plana çıkıyor.
5 ) Önümüzdeki süreçte AK Parti’nin siyasi ve bürokratik kadrolarında bir yenilenme kaçınılmaz görünüyor. Tabii ki bu yenilenmenin boyutları ve değişimin niteliği bize geleceğe dair fikirler verecek. Yapılan değişikliklerin hakikaten milletin verdiği kırık notları düzeltmek için mi yoksa “biz hatamızı anladık ve gerekli değişimi gerçekleştiriyoruz” imajını vermek için mi yapıldığını göreceğiz.
6 ) Tabii ki seçim sonuçlarını ülkedeki toplumsal değişim ile birlikte okumak gerekiyor. Sandığa gitmeyen seçmenin yanı sıra toplumsal değişimin etkisiyle tercihlerini değiştiren geniş bir kitlenin varlığı da belirgin bir şekilde görülmekte. AK Parti açısından en önemlisi sıkça dile getirildiği gibi genç yaşlardaki seçmenlerin tercihlerinde AK Parti’nin giderek daha az yer alıyor oluşu.. Kuşkusuz bu eğilim geleceğe dair büyük bir risk barındırıyor; seçmen nezdinde zeminin kaybedilmesi riski. O anlamda belki toplumla en yakın ilişkileri kuran Bakanlıkların yaptıklarının ve yapmadıklarının da gözden geçirilmesi gerekiyor. Başta Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı olmak üzere doğrudan doğruya vatandaşla insani boyutlar üzerinden ilişki kuran, genç nesli biçimlendiren, toplumun bütününe dair icraatlar yürüten bu yapıların seçim sonuçlarına olumlu ya da olumsuz nasıl etkileri olduğu hususunun araştırılması gerekiyor.
7 ) Sadece son bir kaç senede sıklıkla karşılaştığımız haber başlıklarını düşündüğümüzde; ülkede evlenme yaşının yükseldiği, doğum oranlarının düştüğü, boşanmaların arttığı, uyuşturucu kullanımının yaygınlaştığı, eşcinsel eğilimlerin normalleştirilerek yaygınlaştırıldığı, cinsel suçların artış gösterdiği, toplumsal değerlerin çocuklar ve gençler nezdinde önemli ölçüde aşındığı, ateizmin ve deizm gibi düşünce akımlarının artan bir ivme ile yaygınlaştığı, nüfusun yaşlandığı, aile kurumunun zedelendiği gibi haberler gözümüzün önüne geliyor. Tabii ki bu haberlerle birlikte bu alanda çalışmak üzere görevlendirilmiş Aile ve Sosyal Hizmetleri Bakanlığının hangi stratejileri ve hangi faaliyetleri hayata geçirdiğini ve ne derece etkili olduğunu analiz etmek gerekiyor. Sözgelimi aile kurumunun güçlendirilmesi için Bakanlık tarafından hayata geçiren politikalar nelerdir ve etkileri nasıl olmuştur? Engellilerin toplumsal hayata tam ve etkin katılımı konusunda son dönemde hayata geçirilen politikalar ve mevzuat çalışmaları nelerdir? Yine bu Bakanlığın görev alanında olan çocuk politikalarına bağlamında hangi neticeler alınmıştır? Sürekli toplum gündeminde olan kadının toplumdaki yeri, İstanbul Sözleşmesi ve benzeri konularda Bakanlığın hayata geçirdiği faaliyetler nelerdir ve bu faaliyetler toplumsal düzeyde nasıl bir iyileşme sağlamıştır? Doğrudan doğruya vatandaşa dokunan, vatandaşın hayatını değiştiren, toplumun bugününü ve geleceğini biçimlendiren bu üç Bakanlıktaki yönetim anlayışı ve yönetici kadronun bu bakış açısıyla değerlendirilmesinin kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. Nihayetinde yukarıda bahsedilen problemler ve sorun alanları bugün ortaya çıkmış değillerdir ancak cevabını aradığımız soruların muhatabı elbette halen görevde olan bürokratlardır.
8 ) Sözgelimi az önce örneklendirdiğimiz Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığındaki kaç üst düzey yönetici, toplumsal değişime ve trendlere dair araştırmaları ve analizleri takip ediyor? Bu araştırma ve analizlere dayanarak hangi politika ve programları öneriyor ya da değiştiriyor? Geminin dümeninde olmak insana yolcuları gidecekleri menzile sağ salim kavuşturma görevini yüklediği gibi, yeni ufuklara yol alma ve yeni rotalar belirleme görevini de verir aynı zamanda. Kaptan gemisini gidilecek limana en doğru ve en güvenli rotayı kullanarak ulaştırmakla yükümlüdür. Ama tarihe geçen ve adını hafızalarımıza kazıdığımız kaptanlar, gemileri için anlamlı keşiflere kapı aralayan yeni menzilleri tespit edenler ve yeni rotaları belirleyerek mürettebatlarına ilham veren kaptanlardır.
9 ) Bu anlamda en önemli belirleyici yöneticiliğin anlamının kavranma biçimiyle ilişkilidir. Yöneticilik önüne konulan kısa bilgi notlarını vatandaşın ya da basın mensuplarının önünde güzel vurgular yaparak okumakla sınırlı değildir. Ya da birtakım etkinliklerde bir çocuğa, bir engelliye ya da yaşlıya sarılarak ve kameraya gülümseyerek bakarak fotoğraf çektirmekle sınırlı değildir. Yöneticilik oturduğu koltukla ya da kullandığı araçla bireysel prestij sağlamak değildir. Koltuk yöneticiye bir şey katmamalı, yönetici koltuğun hakkını vermelidir. Yöneticilik bu ülkenin her vatandaşının hakkını gözeterek sürekli çalışmayı, üretmeyi ve araştırmayı gerektirir. Bu anlamda yöneticilik sadece temsille ya da bireysel prestijini geliştirmekle sınırlı görülmemelidir. Türkiye’nin son yaşadığı süreçte bürokraside bu anlamda bir gerilemenin mevcudiyeti görmek isteyen herkes için açık bir gerçektir. Türkiye’nin ihtiyacı olan bürokrat tipi kelimenin doğru anlamıyla “misyoner” bürokrattır. Oturduğu koltuktan güç devşirerek bireysel menfaatlerini ya da geniş toplumsal kesimler yani kamunun geneli dışındakilerin menfaatlerini önceleyen bir bürokrat profilinin ne bu ülkeye ne de kendisine görevi emanet edenlere bir faydası olacaktır. Bu yönüyle “misyoner” bürokrat kendisine tevdi edilmek istenen bir görevi yerine getirmek konusunda ne kadar ehil olduğunu öncelikli olarak ve objektif bir şekilde sorgular ve göreve talip olma konusunda bu sorgulama bağlamında bir karar verir. “Ne iş olsa yaparım, şu bile bu görevdeyken ben haydi haydi yaparım, benden iyisini mi bulacaklar?” ifadeleriyle sembolize edilebilecek bir anlayışın temsilcisi, sadece kurduğu ilişki ağlarıyla bir yerlere gelen kişiler, hem kendilerine güvenenlere hem de topluma ciddi zarar vereceklerdir.
10 ) “Burayı kim olsa yönetir” varsayımıyla özellikle toplumla yakın ilişkiler kuran kamu kurumlarına yapılan atamalar neticesinde, bir süre sonra bu algı yerleşmekte ve kanıksanmaktadır. Benzer profilde “üst düzey yönetici adayları” açısından da ciddi beklenti yaratmaktadır. Varılan nokta, görev yaptığı alana dair ortalama bir üniversite mezunundan daha fazla bilgiye sahip olmayan, amirleri tarafından sorulan sorulara ancak astlarından bilgi alarak cevap verebilen ve vizyon geliştirmesi gereken alana dair ancak genel kabul görmüş cümleleri kurabilecek nitelikte bir yönetici profilidir.
11 ) Yolsuzluğa bulaşma ya da halka tepeden bakma gibi problemlere dair herhangi bir yorum yapmaya zaten gerek yoktur. Bu yazının konusu bürokratın asli görevi olan vatandaşa hizmet etme konusundaki yeterliliğidir. Vatandaşa hizmet üretmek için yapılandırılan kurumların bu fonksiyonu yerine getirme kabiliyeti olmayanlara emanet edilmemesi gerektiğini vurgulama amaçlıdır. Yaşayan ve öğrenen organizmalara benzeyen kurumların başarılarındaki en önemli faktör yöneticisi ile çalışanı ile beşeri unsurdur. Yapması gereken işe dair vizyonu ve kalifikasyonu bulunmayan yöneticinin kurumunu ulaştıracağı liman vasatlıktır ve başarısızlıktır.
12 ) İşte önümüzdeki süreçte gündeme gelmesi gereken önemli konulardan biri de budur. Tüm Bakanlıklarda benzer problemler yaşanmakla birlikte, özellikle adı zikredilen üç Bakanlığa ilişkin bürokrat görevlendirmelerinin, bu Bakanlıkların sosyal alana müteallik çalışmaları sebebiyle “herkes” tarafından yerine getirilebileceği varsayımıyla yapılması bürokrat profilini aşağı çekmekte, toplumla yakın ilişki kuran ve toplumu biçimlendiren bu Bakanlıkların hizmet kalitelerini son derece olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Bu çerçevede, alanın uzmanları ile kendini topluma adamış nitelikli bürokratlara, yani görev adamlarına aktif görevler verilmesi sadece AK Parti’nin geleceği açısından değil Türkiye’nin geleceği açısından da büyük önem taşımaktadır.
13 ) AK Parti’nin parlamento çoğunluğunu kaybettiği 2015 Haziran seçimlerinde de seçmenin verdiği karne partiye eksikliklerini telafi etmesi yönünde ödevlerle dolu olmasına rağmen, 2015 Kasım ayında yapılan seçimden zaferle çıkılması üzerine karnedeki bütün kırık notlar hızlı bir şekilde unutulmuştu. Haziran seçimi sonrasında siyaset ve bürokraside, problemin nerede olduğu yönünde ciddi zihinsel egzersizler yapılmış ve problemlerin giderilmesi adına yapılacak çalışmaların ana başlıkları belirlenmiş olmasına rağmen Kasım seçimi sonrasında bütün hazırlıklar kimsenin bir daha göremeyeceği raflara kaldırılmış ve ilgililer aradaki üç aylık süreçte yaşadıkları tedirginliği unutarak muzaffer bir komutan edasında dolaşmaya devam etmişlerdi.
Sonuçta 2015 yılında alınması gereken tedaviyi reddeden hasta bugün daha ağır bir ilaç tedavisi ile karşı karşıya kaldı. Umut ediyoruz ki bu sefer problemlerin üzerine gidilsin ve seçmenin rahatsız olduğu hususlar telafi edilsin. Aksi taktirde sadece AK Parti’ye değil memlekete yazık olacaktır. Görünen köy kılavuz istememektedir. Cumhuriyet tarihinin en niteliksiz, pragmatik, değer yoksunu ve hizmet etme düşüncesiyle ünsiyeti olmayan zihniyette bir yöneticisiyle tanışmaya doğru ilerliyoruz… Sözün özü; bu yenilenmeye sadece AK Parti için değil Türkiye’nin geleceği için ihtiyaç var..