Yenidoğan çetesi davası duruşmasının ikinci gününde neler yaşandı?
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Yenidoğan Çetesi Davası'nın ikinci gün duruşmasında, 22'si tutuklu olmak üzere toplam 47 sanığın savunmalarının alınmasına devam edildi.
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Yenidoğan Çetesi Davası'nın ikinci gün duruşmasında, 22'si tutuklu olmak üzere toplam 47 sanığın savunmaları dinlenmeye devam edildi. Kamuoyunda büyük yankı uyandıran davada, suçlamalar arasında ağır ihmaller, sağlık sektöründe usulsüzlükler ve ölümle sonuçlanan vakalar yer alıyor.
İstanbul Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Yenidoğan Çetesi Davası, ikinci gününde sanıkların savunmalarıyla devam etti. Aralarında kamu çalışanları, hastane personeli ve çeşitli aracılar bulunan 22’si tutuklu 47 sanık, kamu sağlığını tehdit eden usulsüzlükler, sahtecilik, yolsuzluk ve ölümle sonuçlanan ihmallerle suçlanıyor. Bugünkü oturumda özellikle tutuklu sanıkların ifadeleri dikkat çekti. Davanın görülmesine bugün sabah 09.30'dan itibaren devam edilecek.
Sanıkların Savunmalarından Öne Çıkanlar
1. Fehmi Alperen: "Görevim hastane önerileriyle sınırlıydı"
Hastalara yönlendirme yaptığı iddia edilen sanık Fehmi Alperen, iddiaları reddederek şu ifadeleri kullandı:
"Ben hiçbir kamu kurumu ya da SGK ile doğrudan temas etmedim. Hastanelerle yaptığım yönlendirme anlaşmaları tamamen yasal çerçevededir. Kaya bebeğin sevkiyle ilgili tek yaptığım, aileye bir hastanede yer olduğunu bildirmekti. Sevk işlemleriyle bir ilgim yok."
Kaya bebeğin ölümüne ilişkin sorulara ise Alperen, "Sadece durumu kötüleşen bir hasta için yer sorguladım. Maddi bir kazancım olmadı" diye yanıt verdi.
2. Hüseyin Gündüz: "İlaçları ticari amaçla satmadım"
Sanıklardan Hüseyin Gündüz, savunmasında sosyal medyada tanıştığı kişiler üzerinden ilaç alıp sattığını itiraf etti:
"600 TL’ye aldığım ilacı 1000 TL’ye sattım. Ancak suç olduğunu bilmiyordum. Yaptığımın boyutlarını anlamış değilim."
Savcı, sanığın bu ticaretten 24 bin TL kazandığını belirtti. Gündüz, bu rakamı tam hatırlamadığını söyledi.
3. Deniz Korkmaz: "Devleti soymak repliğini şaka olarak söyledim"
Tutuklu hemşire Deniz Korkmaz, telefon dinlemelerinde yer alan “Devleti soymak milleti soymaktan şereflidir” ifadesine ilişkin “Bu bir televizyon dizisinden alınma bir şakaydı” açıklamasını yaptı. Korkmaz ayrıca, hakkında somut delil olmadığını ve tüm suçlamaları reddettiğini belirtti.
Mağdur Anne Narin Ünal: "Bebeğimi zorla geri aldım"
Duruşmaya katılan mağdur anne Narin Ünal, yaşadığı acı dolu süreci anlattı. 2023 yılında İstanbul TRG Hospitalist Hastanesi'nde doğum yapan Ünal, yenidoğan yoğun bakımında usulsüzlük yapıldığına şahit olduğunu söyledi:
"Bebeğimi solunum sıkıntısı gerekçesiyle yoğun bakıma aldılar. Ancak 17 gün boyunca tedavi edilmediğini fark ettim. Bebeğimi imza karşılığında zorla geri aldım. Sonraki süreçte bebeğim dört buçuk ay yaşam mücadelesi verdi ve ne yazık ki vefat etti."
Ünal, duruşma sonrası duygularını şu şekilde dile getirdi:
"Onları kelepçeli görmek bir nebze içimi rahatlattı. Adaletin yerini bulmasını istiyorum. Bu tür skandallara karışan herkesin en ağır cezaları almasını bekliyorum."
İkinci günkü duruşmada sanık Hasan Basri Gök’e yönelik “112'nin şehir dışı algoritmasını nasıl bozduklarına şahit oldunuz mu?” sorusu yöneltildi. Gök, "Bilgim var, şahit oldum" yanıtını verdi. Ancak Sağlık Bakanlığı avukatının itirazı üzerine bu konu mahkemede daha fazla ele alınmadı.
İddianamede hangi suçlamlar yer alıyor?
Yenidoğan Çetesi'nin, sağlıklı bebekleri gerekçesiz şekilde yoğun bakıma alarak ailelerden yüksek ücretler talep ettiği, bebeklere uygun olmayan ilaçlar kullanıldığı ve sahte evraklarla SGK’yı zarara uğrattığı iddiaları gündemde.
Türkiye’nin farklı illerinde sağlık sektörüne yönelik yapılan geniş çaplı bir soruşturma sonucunda ortaya çıkan Yenidoğan Çetesi Davası, yalnızca yerel değil, ulusal ve uluslararası boyutlarıyla dikkat çeken bir olay olarak karşımıza çıkıyor. Davanın kapsamı, suç örgütünün faaliyetlerinin yaygınlığı, uygulanan yöntemlerin karmaşıklığı ve mağdurların geniş yelpazesi nedeniyle oldukça geniş bir alanı kapsıyor.
Davada adı geçen sağlık çalışanları, hastane yöneticileri ve aracılar, özellikle yenidoğan yoğun bakım ünitelerini suistimal ederek haksız kazanç elde etmekle suçlanıyor. Soruşturma raporlarına göre:
Sağlıklı yenidoğan bebekler, gereksiz şekilde yoğun bakıma alınıyor ve uzun süreli tedaviye ihtiyaç varmış gibi gösteriliyordu.
Ailelerden bu süreçte yüksek miktarda ek ücretler talep edildiği belirlendi.
Kamu ve özel hastaneler arasında yasa dışı sevk işlemleri yapılarak, haksız kazanç sağlanıyordu.
Mağdurların Profili
Dava kapsamında, farklı sosyoekonomik kesimlerden birçok ailenin mağdur olduğu ortaya çıktı. Özellikle:
Maddi imkânları kısıtlı olan aileler, bebeklerinin sağlığı için borç almak zorunda kaldı.
Çaresizlik içinde sağlık sistemine güvenen ebeveynler, bu süreçte psikolojik olarak büyük bir travma yaşadı.
Yenidoğan bebeklerin gereksiz yoğun bakım süreçleri nedeniyle sağlıklarının olumsuz etkilendiği vakalar da rapor edildi.
Soruşturma, suç örgütünün oldukça organize bir şekilde çalıştığını ortaya koydu:
Hastane yönetimlerinden sağlık çalışanlarına uzanan geniş bir ağ: Suç örgütü, kamu ve özel sağlık kuruluşlarında yer alan çeşitli seviyedeki çalışanlardan destek aldı.
Sahte tıbbi raporlar ve belgeler: Bebeklerin yoğun bakıma alınmasını haklı göstermek için sahte sağlık raporları düzenlendi.
Aracıların kullanımı: Ailelerle doğrudan iletişim kuran aracılar, haksız kazanç sürecini yönetmede kilit rol oynadı.
Devlet Kurumlarına ve Sağlık Sistemine Etkisi
Davanın ortaya çıkmasıyla birlikte kamuoyunda sağlık sektörüne olan güven ciddi şekilde sarsıldı. Ayrıca:
Kamu hastanelerinin denetim mekanizmalarının yetersizliği gözler önüne serildi.
Sağlık Bakanlığı, hastanelerdeki yoğun bakım ünitelerini mercek altına alarak denetimlerini sıkılaştırdı.
Bu tür olayların önlenmesi için sağlık sektöründe yapısal reformların gerekliliği tartışılmaya başlandı.
Dava kapsamında yargılananlar arasında;
-Doktorlar, hemşireler ve diğer sağlık personeli,
-Hastane yöneticileri,
-Örgütün işleyişini kolaylaştıran aracı ve destekçiler yer alıyor.
Sanıkların büyük bir kısmı, "örgütlü suç işlemek," "dolandırıcılık," "görevi kötüye kullanma" ve "halk sağlığını tehlikeye atmak" gibi suçlamalarla yargılanıyor. Savcılar, suçlular için ağır cezalar talep ederken, davanın sağlık sektöründeki benzer olayların önüne geçecek bir emsal karar oluşturması bekleniyor.
Soruşturma sürecinde bazı suçların yabancı sağlık kuruluşlarıyla bağlantılı olduğu iddiaları da gündeme geldi. Yurt dışına yasa dışı sevk edilen bazı yenidoğan bebeklerin tedavi süreçleri üzerinden yapılan iş birlikleri, davanın sınırları aşan bir niteliğe sahip olduğunu gösteriyor.
Olay Uluslararası Basında Yer Buldu
Skandallar zincirine dönüşen Yenidoğan Çetesi Davası, uluslararası medya organlarının da ilgisini çekti. Özellikle sağlık sektöründeki güvenlik zaafları ve kamu kaynaklarının suistimal edilmesi konuları, dünya basınında geniş yankı uyandırdı.
Amerikan yayın organı The New York Times, olayın Türkiye'deki sağlık sisteminde güven zafiyeti oluşturabileceğine dikkat çekerek davayı "sağlık sektöründeki kara delikler" başlığıyla manşetine taşıdı. Haberde, özellikle yenidoğan bebeklerin sağlık durumlarını kötüleştiren uygulamaların etik ve hukuki boyutları değerlendirildi.
İngiltere'nin ünlü gazetesi The Guardian ise davayı, "Hastaneler Karşısında Savunmasız Aileler: Yenidoğanlar Üzerinden Rant Skandalı" başlığıyla okuyucularına aktardı. Haberde, Türkiye’deki kamu ve özel sağlık kurumlarının denetim süreçlerinin uluslararası standartlara uygun olup olmadığı sorgulandı.
Çin merkezli Global Times, olayın detaylarını "Masum Bebeklerin Sağlıkları Ticaret Haline Getirildi" başlığıyla duyurdu. Haberde, özellikle sahte yoğun bakım tedavileriyle ailelerden alınan yüksek meblağların, kamu ve özel sektör arasındaki kontrol mekanizmasının zayıflığını ortaya koyduğu ifade edildi.
Hindistan’ın önde gelen medya kuruluşlarından The Times of India, skandalı "Anne ve Bebek Haklarına Yönelik Büyük Tehdit" olarak nitelendirdi. Haberde, Türkiye’deki yenidoğan yoğun bakım hizmetlerinin kapasitesi ve kalitesi sorgulanırken, sağlık sektöründe yaşanabilecek olası küresel sorunlara dikkat çekildi.
Birleşik Arap Emirlikleri'nden yayın yapan Al Arabiya, olayın, Türkiye’nin sağlık sektöründeki itibarını zedeleyebileceğini ve diğer Orta Doğu ülkelerinde de sağlık politikalarının yeniden gözden geçirilmesine neden olabileceğini vurguladı. Haberde, "Bu skandal, bölge ülkelerindeki sağlık güvenliğine dair soru işaretlerini artırabilir" ifadelerine yer verildi.
Davanın uluslararası yankıları, sağlık örgütlerinin de dikkatini çekti. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), konuyla ilgili bir rapor hazırlayarak yenidoğan sağlık hizmetlerinde suistimalin önlenmesi için daha güçlü denetim mekanizmalarının geliştirilmesi gerektiğini belirtti.
UNICEF, olayın çocuk hakları ihlali boyutuna vurgu yaptı ve davayı yakından takip ettiklerini açıkladı. Örgüt, bu tür skandalların önlenmesi için uluslararası işbirliğine ihtiyaç olduğunu dile getirdi.
Küresel sağlık politikaları üzerine çalışan uzmanlar, Yenidoğan Çetesi Davası’nın, yalnızca Türkiye için değil, dünya genelindeki sağlık sistemleri için bir uyarı niteliğinde olduğunu ifade etti. "Bu olay, sadece bir ülkenin değil, tüm sağlık sistemlerinin etik ve denetim yönünden ne kadar hassas olduğunu gözler önüne serdi" yorumunda bulundular.
Davaya ilişkin gelişmelerin uluslararası basında yer alması, konunun küresel bir sorun olarak ele alınmasına zemin hazırlıyor. Yargı sürecinin ilerleyen aşamalarında, uluslararası gözlemcilerin de davayı takip etmesi bekleniyor.