3 Kasım'daki 'Anadolu ihtilali'nden 31 Mart'taki 'emekli ihtilali'ne
3 Kasım 2002'deki AK Parti'nin seçim zaferini Sabah gazetesi 'Anadolu ihtilali' olarak manşete taşımıştı. 22 yıldır merkezi ve yerel iktidarın sahibi olan AK Parti'nin ilk kez ikinciliğe düştüğü 31 Mart yerel seçimleri ise 'emekli ihtilali' olarak yorumlandı. Bu değerlendirmeyi de eski bir AK Parti kurmayı olan Yasin Aktay yaptı.
İktidarın tüm aktörlerinin tasfiye edildiği, AK Parti'nin tek başına iktidara geldiği 3 Kasım 2002'de seçim tablosunu dönemin ana akım medyasının en büyük temsilcilerinden Sabah gazetesi "Anadolu ihtilali" manşeti ile haberleştirmişti 4 Kasım günü.
22 yıldır merkezi ve yerel iktidardaki AK Parti'nin ikinci parti konumuna düştüğü, birinciliği anamuhalefet CHP'ye kaptırdığı 31 Mart 2024 yerel seçimleri ise "emekli ihtilali" olarak yorumlandı.
Bu yorumu da AK Parti'de uzun yıllar genel başkan yardımcılığı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a başdanışmanlık yapan Prof. Dr. Yasin Aktay oldu.
Aktay'ın bugünkü Yeni Şafak gazetesindeki köşesinin başlığı "Emekliden gelen ihtilal"
Seçim muhasebesinin yapıldığı yazıda AK Parti'nin hataları ve isyasi atmosfer değerlendiriliyor.
Yasin Aktay'ın yazısı:
Emekliden gelen ihtilal
Seçim sonuçlarının bence en önemli sonucu, sonuçlarının herkes için sürpriz olması. Bakmayın dediklerine, “ben önceden söyledim, bilmiştim, tahmin etmiştim” diyenlerin hiçbirisinin böyle bir sonucu ne öngörmüş olması ne de tahmin etmiş olması sözkonusu. İstanbul seçimleriyle ilgili en yakın tahmin çekişmenin başa baş yürüyor olması veya en iyi ihtimalle İmamoğlu'nun anketlerde birkaç puan önde görünüyor olması şeklinde ifade ediliyordu.
Bu tahminler veya tespitler de çok çekingen bir dille ifade ediliyordu ki seçimlerin arifesinde Hakan Bayrakçı'nın ilan ettiği 8 puanlık fark beklentisi öyle zannediyorum ki İmamoğlu cenahında bile bir şaşkınlık yaratmıştır. Bu seçim sonuçlarını ciddi bir kayıp yaşayan AK Parti cenahı beklemediği gibi CHP de beklemiyor, öngörmüyordu. Buna dair bir hazırlıkları da yoktu zaten.
Tahminler veya beklentilerle sonuçlar arasındaki bu kadar büyük açık muhtemelen sadece anketlerin tespitteki kusurlarından değil büyük ölçüde seçime doğru gittiğimiz süreçte seçmen tutumların çok hızlı değişebiliyor olmasından ileri geliyor. Bunda da en önemli faktörün emeklilerin beklentisinin karşılanmamasına yorulması herkesin mutabık olduğu bir tespit.
Yani bir bakıma bu seçimleri bir “emekliler ihtilali” olarak görmek mümkün. Biraz sahada gezen herkesin hemen görebileceği bir öfke vardı aslında ve bu öfke son güne kadar her an yatışabilecek veya yönünü değiştirebilecek bir kararsız tutumu ifade ediyordu. Bir toplum kesiminin bir hoşnutsuzluğunun bir seçimin sonuçlarını bu kadar radikal bir biçimde değiştirmekte etken olması üzerinde ayrıca durulması gerekiyor.
İşin ironik boyutunu da göz ardı etmeyelim. Yüzyıl boyunca emekçilerden beklenen devrimci güç, gücünü emeklerinden alan işçilerden değil, gücünü oylarından alan ve üretimle ilişkisi kesilmiş emeklilerden gelmiş oluyor.
Bir başka açıdan Z kuşağından beklenen dönüştürücü güç yine onlardan ziyade emeklilerden gelmiş oluyor.
Böyle bir seçim sonucuna elbette bir devrim anlamı yüklemek çok yersiz. İroni diyelim, geçelim. Ama sadece uyguladığı boykotla veya gidip CHP'ye verdiği destekle son yirmi yılın bütün siyasi yelpazesini allak bullak etmiş olduğu çok açık.
Buna ülkenin yaşadığı derin sosyolojik dönüşüm anlamı yüklemek için de acele etmemek lazım. Neticede emeklilerin beklediği seyyanen maaş artışı gelmiş olsa seçime katılım oranı beklendiği gibi gerçekleşir ve muhtemelen çok daha farklı bir sonuçla karşılaşırdık, ama bu farklı sonuç yine de AK Parti'yi sarsmayacak bir sonuç olmazdı. Zira karşımızdaki tabloyu elbette ki sadece emeklilere yüklememek lazım. Daha önce de söylediğimiz gibi ve aslında sonuçların açıklandığı saatlerden itibaren herkesin de gördüğü gibi AK Parti'nin 2002 ruhundan epeyce uzaklaşmış olmasına karşı en az üç-dört seçimdir halk tarafından bu uyarılar tekrarlanıyordu. Önceki uyarıların hiç dikkate alınmamış olduğunun görülmesine karşı bu sefer çok daha sert bir uyarı gelmiş oldu.
Sanırım herkesin gözünden kaçan basit bir karşılaştırmaya dikkat çekelim isterseniz. On ay önce Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak ancak 2. Turda ve yüzde 52 oy alarak seçildi. Şahsen Erdoğan'ın performansına ve rakipleriyle karşılaştırmalı olarak aldığı oyların beklenenin çok altında olduğunu düşünmüştüm. Bunu geçelim. Erdoğan'ın yüzde 48 oy aldığı 1. Turda AK Parti'nin oyları (yurtdışı oylar hariç tutulduğunda) sadece yüzde 35,60 olarak yansımıştı ki bu seçimde gördüğümüz katılım eksikliği de yoktu. Katılım yüzde 85 olarak gerçekleşmişti ve oylar bu orandaydı. Bu açıdan bakıldığında o günden bugüne AK Parti'nin oy oranında kayda değer bir oy kaybı da yok aslında.
Oy kaybı son yerel seçimlerin gerçekleştiği 2019 yılından itibaren yaşanmaya başlamış. O seçimlerde de seçmen, genel ekonomik durumdan ayrı olarak, parti yönetiminin veya iletişiminin halkla yaşadığı kesintilerden kaynaklı uyarılarını yapmış. Ancak bu uyarılar hiç görülmemiş, hiçbir şey olmamış gibi parti siyasetinde o günden bugüne hiçbir kayda değer değişiklik yaşanmamış, uyarıların dikkate alındığı intibaı verecek hiçbir ayarlama yapılmamış. Ne söylemde ne kadrolarda.
AK Parti'nin eskiden beri en güçlü yanı halkla içiçe olmasıydı. Bunu parti yöneticilerinin zaten halkın içinden gelmiş olmaları ve halktan hiç kopmamalarıyla zaten büyük ölçüde sağlıyorlardı, ama fazladan olmak üzere çok ciddi sosyal bilim verilerine kulak veriliyordu. Sürekli yapılan anketlerde sahadan temenni edilen sonuçlar sipariş edilmiyor, bilakis sahada ne varsa onun sökülüp alınmasına, gerektiğinde birbirini kontrol eden anketlerle önem veriliyordu. Son zamanlarda ise bizzat şahit olduğumuz bazı kamuoyu yoklama süreçlerinde işin tamamen tersine dönmüş olduğunu görebiliyoruz. Genel Merkez'e sahadaki bilgi değil, duymaktan mutlu olacağı veriler gidiyor. Sahada yoksa nereden temin edilecek bu bilgiler, istek üzere uydurularak tabii. Bilhassa aday belirleme süreçlerinde AK Parti'nin en güçlü olduğu bu melekenin, istenen adayların önü açılmak üzere adım adım köreltildiği artık herkesin malumu haline gelmiş durumda.
Üç gündür seçim sonuçları üzerine herkes bir şeyler söylüyor ama bu arada tam da AK Parti teşkilatlarının halktan koptuklarına dair bizzat AK Partili çevrelerden tonlarca anekdotlar anlatan mesajlar yağıyor. Bu anekdotlarla buraya nasıl gelindiğini herkes kendine göre anlatmaya çalışıyor. Bu mesajları yağdıranların neredeyse tamamı AK Partili ve aralarında oy vermiş olanlar da var olmayanlar da var.
Ama görebildiğim kadarıyla hiçbiri de AK Parti'den yana umutsuz değil. Hepsi de bu seçmen davranışını AK Parti'yi öldürmeyen, bilakis kendine getirecek, ihya edecek bir uyarı olarak hayırlı bile görüyorlar.
Bu da işin gerçekten başka yerde görülmemiş belki görülmeyecek bir yanı. Görünürde bir seçim kaybının kitlesini fazla üzmediği, olabildiğine sağduyulu değerlendirmelere yol açabildiği bir durum.
Nitekim Cumhurbaşkanlığı seçiminde AK Parti'ye bugünkü aynı oyu vermiş olan bu halk Erdoğan'ı Cumhurbaşkanı olarak seçmekten asla geri durmamış.
Mutlaka olanda bir hayır vardır inancı basit bir onarım mekanizması değildir, elhak öyledir. Ve Allah'ın sünnetinde bir değişiklik bulamazsınız.