AK Parti'nin seçim mağlubiyetinde ibret alınacak sözler
31 Mart yerel seçimleri birçok gerçeği su yüzüne çıkarmaya başladı. Seçim sonucuna etkisi olanlar ister istemez yapıcı eleştiriye tahammül etmek zorunda olduklarını bilmelidir. Ebû Müslim Horasani bu konuda tam da taşı gediğine koymuştur.
Ebû Müslim Horasani İslâm tarihinin önemli şahsiyetlerinden birisidir. Emevî hânedanının yıkılmasında ve Abbâsîler'in hilâfete geçmesinde oynadığı rol sebebiyle ona “nâkilü'd-devle, sâhibü'd-devle, mümîtü'd-devle, muhyi'd-devle” unvanları verilmiştir. Siyasî ve askerî başarıları yanında Horasan'ın imarı yolunda da büyük adımlar atmıştır. Soğuk kanlı, acımasız, ketum, cömert, akıllı ve ileri görüşlü bir devlet adamı olarak bilinir. İyi bir eğitim görmüş, çok iyi derecede Arapça ve Farsça biliyordu. Ömrü Horasan'da ki karışıklıkları gidermek için geçen Ebû Müslim, gücünden korkan Bağdat'ta ki Halife Mansur tarafından bir komplo sonucu öldürülerek cesedi Dicle nehrine atılmıştır.
Ebû Müslim'den bir söz rivayet edilir. O söz: “Onlar şerlerinden emin oldukları için dostlarını uzak tuttular. Kendilerine bağlamak için düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakın tutulan düşman dost olmadı. Ama uzak tutulan dostları düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu.” şeklindedir.
Akıllı ve ileri görüşlü bir devlet adamı olan Ebû Müslim'in bu sözü 31 Mart yerel seçimlerinde AK Parti'nin neden çöktüğünü de ifade etmektedir aslında. Belediye başkan adaylarının belirlenmesinde ve kamu da ihale dağıtımında “dostlar” uzak tutulmuş, yapılanları görmesinler diye “başkaları” ile iş yapılmıştır. Bürokraside ki atamalarda, rektör atamalarında ya da bu kişilerin yapmış oldukları iç atamalarda “dostlar” hep uzak tutulmuş, iktidarın muhalifleri “gözde” olmuş, onlara ikbal sağlanmış, güya onların kalbi kazanılmaya çalışılmıştır. 28 Şubat'ta birlikte sıkıntı çekenlerden bir tanesi bürokrat olunca diğer sıkıntı çekenleri ötekileştirmiş, 28 Şubatçı kesim ile iş tutulmaya başlanmıştır. Halbuki “düşman” olarak ifade edilecek kimseler hiçbir şekilde AK Partiye oy vermedi ve vermeyecek. Ama bizim muhafazakar bürokratik kesim, geçmişinde mevcut iktidara ağır hakaretler eden kişileri yönetime getirmiş, onlara hoş görünmeye çalışmış, onlar da doğal olarak Ak Parti düşüncesinde olanlara mobing uygulamış, eziyette bulunmuştur.
İşte “liyakatsız” bürokratlar “dostları” uzak tutunca o dostlar da “mecburen” düşman ile hareket etti ya da sandığa gitmeyip oyunu kullanmadı. Bu da AK Parti'nin çöküşünü getirdi. Burada suç kimde: Sayın Erdoğan'da mı, atanan bürokratlarda mı ya da uzaklaştırılan dostlarda mı?