Anayasa Mahkemesi Gezi Parkı eylemcisi öğretmene verilen cezayı uygun buldu
Anayasa Mahkemesi, Taksim Gezi Parkı'ndaki başkaldırıyı desteklemek adına 14.00'da Aydın Kanza Parkında toplanıyoruz……' ifadelerini kullanan Türk dili ve edebiyatı öğretmenine verilen kınama cezasını karara bağladı.
Sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “Taksim Gezi Parkındaki başkaldırıyı desteklemek adına 14.00'da Aydın Kanza Parkında toplanıyoruz……” ifadelerini kullanan bir lisede Türk dili ve edebiyatı öğretmenine verilen kınama cezası sonrasında konu Anayasa Mahkemesine (AYM) bireysel başvuru yolu ile geldi. Verilen disiplin cezasının ifade özgürlüğü kapsamında olup olmadığını AYM karara bağladı.
Disiplin cezasına konu olayda neler yer alıyor ve olay nasıl gerçekleşti?
Başvurucu, Gezi Parkı olayları olarak bilinen gösterilerin yurt çapında yaşandığı sırada şahsi Facebook hesabından bir paylaşımda bulundu.. Başvurucunun anılan paylaşımı şu şekilde:
"Taksim Gezi Parkındaki başkaldırıyı desteklemek adına 14.00'da Aydın Kanza Parkında toplanıyoruz. En zalim olanlar en korkaklarmış. Zulmü arta arta gidecek diktatör. Evet Türkiye diktatöre direniyor ancak önderlik yok. Olaylar her an çığrından çıkabilir. Bu direnç doğru dürüst kontrol edilmeli. AKP'nin milisleri devreye sokması ihtimali de var. Bu gücü kontrol edecek birileri olmalı. Bu enerji boşa gitmemeli. Birileri bu eylemin hedefini şaşırtabilir ve istenmeyen olaylar yaşanabilir. İnsanları sağduyuya davet etmek gerek. Baskıcı yönetime karşı çıkılıyor. Hepsi bu kadar."
Başvurucu hakkında, yapmış olduğu paylaşım nedeniyle disiplin soruşturması açıldı. Yapılan soruşturma sonucunda Muratpaşa Kaymakamlığının 8/9/2014 tarihli kararı ile başvurucu hakkında hizmet dışında devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunduğu gerekçesiyle 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin (B) bendinin (d) alt bendi uyarınca kınama cezası verildi.
Başvurucu söz konusu idari işlemin iptali istemiyle idare mahkemesinde dava açtı. Antalya 1. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 16/4/2015 tarihinde, anılan paylaşımda şiddete veya suça teşvik eden herhangi bir ifade bulunmadığı gerekçesiyle paylaşımın ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna vararak idari işlemin iptaline karar verdi. Davalı idare tarafından kararın istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Antalya Bölge İdare Mahkemesi 31/5/2016 tarihinde kararın onanmasına karar verdi.
Davalı idarenin karar düzeltme talebi üzerine kararı inceleyen Konya Bölge İdare Mahkemesi Başkanlığı 3. İdari Dava Dairesi (Konya BİM) 20/3/2017 tarihinde verdiği kararda idari işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını belirterek karar düzeltme isteminin kabulüne karar verdi. Anılan kararın gerekçesi şöyle:
"Olayda, soruşturma raporu ile eki belgeler ve tanık ifadelerinin birlikte değerlendirilmesinden; davacının facebook sayfasının herkesin paylaşımına açık olduğundan dolayı gizlilik mahiyetinin kalmadığı, gizli bilgi olarak değerlendirilemeyeceği, resmi sıfatının gerektirdiği itibar ve güvene layık olduğunu hizmet içindeki ve dışındaki davranışlarıyla göstermek zorunda olan davacının buna aykırı hareket ederek gezi eylemlerinin yapıldığı dönemde sosyal ağ üzerinden takipçilerini yasadışı olarak yapılan eylemlere davet ettiği görüldüğünden ve bu haliyle Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunduğu anlaşılan davacı hakkında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir."
Disiplin cezasına konu işlemle ilgili mevzuatta neler yer alıyor?
657 sayılı Kanun'un "Tarafsızlık ve Devlete Bağlılık" başlıklı 7. maddesi şöyle: "Devlet memurları siyasi partiye üye olamazlar, herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamazlar; görevlerini yerine getirirlerken dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi ayırım yapamazlar; hiçbir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamazlar ve bu eylemlere katılamazlar.
Devlet memurları her durumda Devletin menfaatlerini korumak mecburiyetindedirler. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kanunlarına aykırı olan, memleketin bağımsızlığını ve bütünlüğünü bozan Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğini tehlikeye düşüren herhangi bir faaliyette bulunamazlar. Aynı nitelikte faaliyet gösteren herhangi bir harekete, gruplaşmaya, teşekküle veya derneğe katılamazlar, bunlara yardım edemezler."
657 sayılı Kanun'un "Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller" kenar başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şöyle:
"Devlet memurlarına verilecek disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
...
B -Kınama: Memura, görevinde ve davranışlarında kusurlu olduğunun yazı ile bildirilmesidir.
Kınama cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
...
d) Hizmet dışında Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak, ..."
Diğer ulusal hukuk için bkz. Gülistan Atasoy ve diğerleri, B. No: 2017/15845, 21/1/2021, §§ 26-30; Yasin Agin ve diğerleri, B. No: 2017/32534, 21/1/2021, §§ 19-25.
Uluslararası Hukukta neler yer alıyor?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) devletin kamu hizmetinde çalışan memurları yönünden sadakat yükümlülüğü öngörmesinin, ayrıca onlara ödev ve sorumluluklar yüklemesinin memurların statüleri gereği meşru bir durum olduğunu belirtmekte. Fakat kamu görevlilerinin de birey olduğunu, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal yönlerinin bulunduğunu ve bu doğrultuda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. ve 11. maddelerinden yararlandıklarının şüpheden uzak olduğunu da ifade etmekte. Bununla birlikte memurun bulunduğu konum ve görev yaptığı alanla ilgili olarak ödev ve sorumluluk derecesinin belirlenmesinde ulusal makamların bir takdir marjı olduğunu da kayda geçmiş durumda (İsmail Sezer/Türkiye, B. No: 36807/07, 24/3/2015, §§ 52-54; Vogt/Almanya [BD], B. No: 17851/91, 26/9/1995, §§ 51-53; Ahmed ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 22954/93, 2/9/1998, §§ 53, 54; Otto/Almanya (k.k.), B. No: 27574/02, 24/11/2005).
AİHM, kamu görevlilerine verilen disiplin cezalarıyla güdülen meşru amacın gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği yönünden yalnızca cezanın bir kuralla öngörülmüş olmasını yeterli bulmamakta; somut bir değerlendirmenin varlığını aramaktadır. Bu bağlamda kamu görevlilerinin cezalandırılan eylemlerinin kamu hizmetlerinin sürekliliğini ya da gereği gibi yerine getirilmesini etkilemek veya görev yapılan devlet kurumunun itibarını zedelemek gibi cezayı gerekli kılan sonuçlara sebep olduğunun açıkça gösterilmesi gerektiğini belirtmektedir (Kula/Türkiye, B. No: 20233/06, 19/6/2018, §§ 48, 49).
Bununla birlikte AİHM, kamu görevlilerinin devlete sadakat yükümlülüğü hususunda söz konusu devlete özgü durumların dikkate alınabileceğini kabul ettiği gibi memurun görevinin niteliğinin de gözönünde bulundurulması gerektiğini ifade etmiştir. Komünist Partinin eylemlerine aktif olarak katılan bir öğretmenin aldığı disiplin cezasına ilişkin olarak yapılan başvuruda verdiği Vogt/Almanya kararında, memurların devlete sadakat yükümlülüğü konusunda Almanya'nın nasyonel sosyalizm geçmişinin ve bu doğrultuda Alman Anayasası'nın üzerine kurulduğu ilkelerin dikkate alınması gerektiğini belirtmiş; ayrıca öğretmenlerin öğrencileri yönünden bir otoriteyi temsil ettikleri gerçeği karşısında iş yaşamları dışında da belli bir dereceye kadar ödev ve sorumluluklarının devam edeceğini kabul etmiştir (Vogt/Almanya, §§ 59, 60).
Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde neler yer alıyor?
Anayasa Mahkemesinin 13/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
Başvurucunun iddialarında neler yer alıyor?
Başvurucu yapmış olduğu paylaşımla öğrencilerini ya da başka herhangi bir kimseyi şiddete teşvik etmediğini beyan etmiştir. Başvurucu anılan paylaşımda iktidara karşı herhangi bir ifadenin olmadığını aksine provokasyona karşı sağduyu çağrısında bulunduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu; şiddet içermeyen, hakaret unsuru taşımayan, örgüt propagandası olarak değerlendirilmesi mümkün olmayan paylaşımları nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlali ettiğini iddia etmiştir.
Bakanlık görüşünde neler yer alıyor?
Bakanlık görüşünde; kamu görevlisi olan başvurucunun yaptığı paylaşımın meşru iktidara karşı başkaldırıyı destekler nitelikle ifadeler içerdiği, başvurucunun mesleki pozisyonu ve paylaşımının içeriği dikkate alındığında yapılan müdahalenin toplumsal bir ihtiyacı karşılayan orantılı ve gerekli bir müdahale olduğu, bu sebeplerle de başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu değerlendirilmesinde bulunulmuştur.
Değerlendirmede nelere yer verilmiştir?
Anayasa'nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. ...
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
Esas Yönünden incelemede nelere yerilmiştir?
a. Müdahalenin Varlığı
Başvurucunun sosyal paylaşım sitesi üzerinden yapmış olduğu paylaşım nedeniyle kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile cezalandırılmasının başvurucunun düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmelidir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
Yukarıda anılan müdahale, Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa'nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Bu sebeple müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
657 sayılı Kanun'un 125. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
Somut olayda ceza uygulanmasının amacı kamu hizmetlerinin tarafsızlığı ve nesnelliğinin sağlanmasıdır. Bu amaç da geniş anlamda kamu düzeninin korunması meşru amacı kapsamında yer alır. Dolayısıyla başvurucunun kınama disiplin cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin kararın Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu daha önce pek çok kararında açıklamıştır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007). Derece mahkemeleri, bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir denge sağlamalıdır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 58, 61, 66). Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57).
Somut Olayın Değerlendirilmesi
Somut olayda bir sosyal medya sitesinde yaptığı paylaşım nedeniyle disiplin soruşturması geçiren başvurucu hakkında uygulanan disiplin cezasının demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı değerlendirilmelidir. Bu değerlendirme için ise kamu görevlisi olan başvurucunun statüsü, mesleki pozisyonu, paylaşımın yapıldığı mecra, paylaşımın yapıldığı sırada mevcut olan toplumsal koşullar ile paylaşımın içeriği ele alınacaktır.
Anayasa Mahkemesi, kamu görevlisi olmanın sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirdiğini belirtmiştir. Kişinin kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayıldığını, kamu hizmetinin kendine has özelliklerinin bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kıldığını ifade etmiştir (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38).
Devletin kamu hizmetinde çalışan memurlarına bir bağlılık görevi getirmesi, ödev ve sorumluluklar yüklemesi memurların statüleri gereği meşru kabul edilebilir bir durumdur. Fakat devlet memurlarının da birer birey olduğu, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal yönlere sahip olma haklarının bulunduğu şüpheden uzaktır (Hasan Güngör, B. No: 2013/6152, 24/2/2016, § 49; Ömer Yalçın, B. No: 2017/30798, 29/9/2020, § 27; Zeki Çınar, B. No: 2016/3585, 12/6/2019, §§ 34, 35). Kamu görevlilerinin de siyasi ve sosyal meseleler başta olmak üzere toplumu ilgilendiren konularda görüş sahibi olma ve düşüncesini serbestçe ifade etme özgürlüğüne sahip olduğu hususu gerek AİHM kararları (bkz. § 19) gerekse Anayasa Mahkemesi kararıyla teyit edilmiştir.
Bununla birlikte devlet memurları söz konusu olduğunda görüşlerin dengeli ve siyaseten yansız olarak açıklanıp açıklanmadığı, kişisel tavırlar sergilenip sergilenmediği ve tarafsızlıklarının güvence altında olup olmadığı ifade özgürlüğü incelemesinde değerlendirmeye alınır. Bu bağlamda memurun bulunduğu konum, görev yaptığı alanla ilgili olarak ödev ve sorumluluk derecesini belirlemede ulusal makamların bir takdir marjı vardır (Hasan Güngör, § 48; Ömer Yalçın, § 26).
Kamu görevlisinin ifade özgürlüğünü hangi mecrada ve ne şekilde kullandığı hususu da azami önem arz etmektedir. Somut olayda başvurucu, anılan paylaşımı sosyal medya üzerinden yapmış ve sınırlı ya da mahrem bir alanda kalması yerine kitlelere ulaşmasını hedeflemiştir. Nitekim Konya BİM de kararında başvurucunun Facebook sayfasının herkesin paylaşımına açık olduğu ve dolayısıyla gizlilik mahiyetinin kalmadığı değerlendirmesinde bulunmuştur (bkz. § 13). Başvurucu ise başvuru dilekçesinde bu değerlendirmeye yönelik herhangi bir itirazda bulunmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun ifade açıklamasına aleniyet kazandırma niyeti olduğu veya açıklamasının aleniyet kazanması ihtimaline karşı özen göstermediği açıktır. Bu nedenle ulusal makamların başvurucunun ifade özgürlüğüne müdahale etme konusunda daha geniş takdir yetkisi bulunduğu kabul edilmelidir.
Öte yandan bir kamu görevlisinin aleni bir şekilde herhangi bir siyasi partiyi öven, yücelten veya kötüleyen siyasi açıklamalar yapması, kamu statüsünün gerektirdiği tarafsızlığa gölge düşürür. Başvuruya konu paylaşım incelendiğinde başvurucu tarafından kullanılan ifadelerin kamu görevlisi statüsünden doğan yükümlülüklerle bağdaşan bir siyasi paylaşım olmadığı değerlendirilmiştir. Anılan paylaşımında "AKP'nin milisleri devreye sokması ihtimali de var." şeklinde bir ifade kullanan başvurucunun herhangi bir temeli olmayan kendi vehim ve varsayımlarından ibaret görüşlerin toplumda yayılmasını sağlama gayesinde olduğu görülmektedir. Anayasa Mahkemesinin kanaatine göre başvurucunun söz konusu paylaşımının olayların meydana geldiği tarihte hâlihazırda gergin ve kutuplaşmış olan toplumda infial yaratılmasına ve koşulların daha da ağırlaşmasına sebep olma ihtimali bulunmaktadır. Bir kamu görevlisinin iktidarda ya da muhalefette olan herhangi bir siyasi partiyi yasa dışı örgütlerle özdeşleştiren ve toplumdaki siyasal gerilimleri tırmandıran açıklamalarının dengeli ve siyaseten yansız olarak kabul edilmesi mümkün olmadığı için (bkz. § 38) ifade özgürlüğü korumasından yararlanması da beklenemez.
Başvurucu, paylaşımında yürütmenin başı, aynı zamanda başvurucunun amiri konumunda olan başbakan hakkında "diktatör" ifadesini kullanmıştır. Bu hâliyle başvurucu aleni olan bir mecrada yürütmenin başındaki kişiye karşı olumsuz bir tavır takınarak kamu görevlisinin tarafsızlık ilkesine aykırı davranmıştır. Bir kamu görevlisinin herkese açık olan mecralarda siyasi figürler hakkında olumlu ya da olumsuz görüş beyan etmesi, vatandaşına karşı eşit mesafede durarak kamu hizmeti sunma mecburiyetinde olan idarenin ayrım gözetmeme yükümlülüğünü de tartışmaya açacaktır.
Diğer önemli bir husus ise başvurucunun mesleki pozisyonudur. Başvurucu görevi gereği eğitim ve öğretime ilişkin kamu hizmetinden sorumludur. Bu anlamda başvurucunun hizmetin yöneldiği kesim olan çocuklar üzerinde gerek geleceklerinin şekillendirilmesi gerekse sağlıklı bir kişilik edinmeleri noktasında önemli bir rolünün olduğu kuşkusuzdur. Diğer taraftan ülkemizde öğretmenlik mesleği diğer kamu görevlerinden ayrışarak toplum nezdinde farklı bir şekilde konumlandırılmıştır. Bu bağlamda öğretmen yalnızca okul içinde çalışan bir kamu görevlisi olmanın ötesinde toplumu iyiye ve doğruya ulaştırma yolunda eylem ve söylemleri ile emsal teşkil eden ideal bireyi sembolize etmektedir. Bundan dolayı öğretmenler tarafından toplumsal meselelere ilişkin olarak yapılan ifade açıklamalarının herhangi bir vatandaş veya kamu görevlisine kıyasla toplumda daha fazla karşılık bulduğu unutulmamalıdır.
Bu anlamda öğretmenlik mesleğinin etki alanı değerlendirildiğinde öğrencilere uygunsuz fikirlerin aşılanması tehlikesi başta olmak üzere beraberinde birtakım riskleri getirdiği söylenebilir. Nitekim AİHM de bu risklerin farkında olup, öğretmenin konumu vasıtasıyla öğrenciler üzerinde gerek telkin gerekse başka yollarla uygunsuz etki oluşturabilme imkânına sahip olduğunu vurgulamıştır (bkz. § 21). Bununla birlikte öğretmenin tabi olduğu ödev ve yükümlülüklerin okul içiyle sınırlı olmadığı ve öğretmenin bir otorite figürü olmasından hareketle meslek hayatında tabi olduğu ödev ve yükümlülüklerin belirli bir dereceye kadar okul dışında devam ettirmesinin gerekli olduğunu da değerlendirmiştir (Mahi/Belçika, B. No: 57462/19, 3/9/2020, § 32).
Sonuç olarak Anayasa Mahkemesinin kanaatine göre başvurucu, sosyal paylaşım sitesi üzerinden yaptığı siyasi temelli ifade açıklamasıyla sahip olduğu siyasi görüşünü kamuoyu tarafından bilinir hâle getirmiş ve yürüttüğü kamu görevinin siyasi görüşü üzerinden tanımlanabilmesine neden olmuştur. Bu durum ise idarenin gerek kamusal hizmetlerin üretimi ve sunumunun tarafsızlığına gerekse demokrasinin kırılganlığına karşı teminat oluşturma misyonuna aykırı bir durum ortaya çıkarmıştır. Bu sebeple başvurucuya verilen kınama cezasının zorunlu olduğu, toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve eylemin niteliğine göre verilebilecek en hafif disiplin cezası verilmesi nedeniyle de orantılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
AYM kararı hangi yönde verildi?
Açıklanan gerekçelerle; İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.