Atanamayan öğretmenler seslerini duyurdu: Binlerce kişi CHP'nin Eğitim Mitingi'nde buluştu

Atanamayan yaklaşık 1 milyon öğretmenin durumunu ve MEB'in hazırladığı yeni müfredatı protesto etmek amacıyla CHP tarafından Saraçhane Meydanı'nda büyük bir miting düzenlendi. Mitinge CHP Genel Başkanı Özgür Özel de katılarak mesajlar verdi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), atanamayan yaklaşık 1 milyon öğretmenin durumunu ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) hazırladığı yeni müfredatı protesto etmek amacıyla İstanbul'daki Saraçhane Meydanı'nda 18 Mayıs'ta büyük bir miting düzenledi. Mitinge CHP Genel Başkanı Özgür Özel de katılarak mesajlar verdi.

Özel, burada yaptığı konuşmaya şöyle başladı:

“Eğitim alanında örgütlü sendikalarımızın sayın genel başkanları, değerli yöneticileri, temsilcileri. Bugün burada bizimle birlikte olan atanamayan değil bir kusurları yok ki atanamamış olsunlar, atanmayan öğretmenler. Bugün burada bir önceki seçimden hemen önce iktidar partisinin seçim beyannamesine yazılarak, bizzat genel başkanınca okunarak kaldırılacağına söz verilen mülakatın, sınavda birinci, üçüncü, yedinci olduğu halde sorulan soruya yandaşça bir cevap veremediği için, sorulan sorular birilerine itaat edeceği, sadakat göstereceğini göstermeyen ama liyakatli olduğu halde mülakatta elenen mülakat mağdurları ile birlikte, çağdaş, bilimsel, laik eğitimi hak eden ve talep eden herkes ve onlara destek olmak için burada bulunan herkese partim adına ve bu mücadelenin parçası olan herkes adına hoş geldiniz diyorum. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.”

Özel, konuşmasında Türkiye tarihindeki ilk eğitim konulu mitingde yaptığı konuşmada, atanamayan öğretmenlerin, mülakat mağdurlarının ve yeni müfredata itiraz edenlerin sesini duyurmak amacıyla toplandıklarını belirtti. Özel, "Müfredat yapmak anayasa yapmak gibidir. Herkesi duymalı, herkesi dinlemeli" dedi. Konuşmasında, iyi eğitimin parası olanlara ayrıcalık tanıyan bir sistem haline geldiğini ve yoksul çocukların bilimsel, çağdaş, laik eğitimden uzak bırakıldığını vurguladı.

Özgür Özel, eğitimdeki sorunlara değinmeden önce başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere eğitim camiasına büyük katkı sağlayan isimleri andı. Öğretmene karşı şiddet olaylarının son dönemlerde artış gösterdiğini belirten Özel, lise öğretmeni İbrahim Oktugan ve diğer şehit öğretmenleri minnetle andı.

CHP lideri, mülakat sistemindeki haksızlıklara dikkat çekerek, liyakatli öğretmenlerin siyasi nedenlerle elendiğini söyledi. Özel, "Mülakat haksızlıktır, adam kayırmacılıktır, kul hakkına girmektir" diyerek, mülakat sisteminin kaldırılması gerektiğini vurguladı.

Özgür Özel, MEB'in hazırladığı Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adıyla hazırladığı yeni müfredatın katılımcı ve şeffaf olmadığını, bilimsel ve etik kurallara uymadığını belirtti. Müfredatta Türkiye Cumhuriyeti ifadesinin yerine sadece Türkiye ifadesinin kullanıldığını ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün adının yok denecek kadar az anıldığını söyledi. Özel, "Bu müfredat, Cumhuriyetin kurucularına saygı göstermeyen, onların adını anmayan bir müfredattır" dedi.

Özel, atanamayan öğretmenlerin yanı sıra atanmış olan öğretmenlerin de sorunlarla karşı karşıya olduğunu belirterek, beş farklı öğretmen istihdam biçiminin adaletsizliğini eleştirdi. Ücretli öğretmenlerin emeğinin sömürüldüğünü ve özel okul öğretmenlerinin düşük maaşlarla çalışmak zorunda bırakıldığını söyledi. Özel, öğretmenlerin haklarının devlet eliyle sermayeye yedirildiğini vurguladı.

'Müfredat yapmak anayasa yapmak gibidir

Özgür Özel, Cumhuriyet tarihinin eğitim konulu ilk mitinginde yaptığı konuşmada, “Son yerel seçimlerde öğretmenlerin seslerini duyurmuş, onlarla birlikte olmuş, onlarla birlikte meydan meydan haykırmış bir partinin genel başkanı olarak, 31 Mart seçimlerinin birinci partisinin genel başkanı olarak, atanmayan öğretmenin sesini duyun. Mülakat mağdurlarının sesini duyun. Müfredata itiraz edenlerin sesini duyun. Türkiye'de nitelikli eğitime ulaşmak sınıfsal bir farklılık, sınıfsal bir sorun haline gelmiştir. İyi eğitimi paralı kılan ve parası olmayana iyi eğitim vermeyen, hatta yoksulun çocuğunu tenhada kıstırıp, onu doğmaya, onu hurafeye mahkum eden, onu bilimsel, çağdaş laik eğitimden uzak tutan anlayışa sesleniyorum. Müfredat yapmak anayasa yapmak gibidir. Müfredat yaparken herkesi duymalı. Herkesi dinlemeli” dedi.

"Türkiye işçi sınıfını selamlıyoruz"

Özel, Büyük Eğitim Mitingi'nde şunları söyledi:

“Bugün burada sözlerime başlarken, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk, baş öğretmenimizi, ondan bugüne hepimizi bugünlere getiren, yetiştiren öğretmenlerimizden hayatta olmayanları, özellikle bu dönemde her birimizin yüreğini yakan lise öğretmeni İbrahim Oktugan, son günlerde öğretmene karşı şiddetin sembol ismi olan İbrahim Oktugan'ı, bugün ölüm yıl dönümü olan Türkan Saylan'ı, terör örgütü tarafından katledilen Aybüke Öğretmeni, Necmettin Öğretmeni, görevine giderken şehit edilen, kazalarda hayatını kaybeden ama bu ülke coğrafyasının dört bir yanında eğitim ateşini elinde taşırken hayata gözlerini yuman rahmetli öğretmenlerimizi bir kez daha burada minnetle anıyoruz. Hatıraları önünde saygı ile eğiliyoruz. Biraz önce il başkanımla, büyükşehir belediye başkanımızla birlikte andık ve hatırladık. Bu meydan Saraçhane. Bu meydan tarihi bir meydan. Bu meydan Cumhuriyet tarihinin ilk kitlesel işçi mitinginin yapıldığı, grev hakkı, örgütlenme hakkı için, sendikal hakları için mücadele edenlerin 31 Aralık 1961'de toplandıkları Saraçhane Meydanıdır. Saraçhane'den Türkiye işçi sınıfını saygı ile selamlıyoruz.”

"63 yıl sonra bir ilk"

“Biraz önce sayın genel başkanının ifade ettiği gibi bu meydanda bu kez de o tarihi mitingden 63 yıl sonra bu sefer Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk eğitim mitingi yapılıyor. Bu mitinge gelen, bu meydanı dolduran ve sesi duyulmayanlara ses olanlara selam olsun. Bir kez daha hoş geldiniz. Bu meydanda bugün sendikalar var. Öğretmenler var. Atanmayan öğretmenler var. Mülakat mağdurları var. Müfredata itiraz edenler, direnenler var. Bu meydanda yok sayılanlar, hor görülenler, haykırsa da sesini duyuramayanlar var. İşte biz onların sesine ses, mücadelelerine destek olmaya geldik. Seçim meydanlarında öğretmenler geldiler. Pankartlarını açtılar ve destek istediler. Her meydanda Rize'nin Pazar'ında da Antalya'nın Manavgat'ında da Türkiye'nin en doğusunda da en batısında da Sinop'ta da Mersin'de de onların sesine ses olduk. Biz onları dinledik. Onlarla birlikte olduk. Bugün onlar dediler ki siz bize sahip çıktınız ama verilen sözler tutulmadı. Siz sözünüzü tutacak mısınız? Bizimle birlikte olacak mısınız? İşte bugün o sözün tutulmaya geldiği, atanmayan öğretmenin, mülakat mağdurunun yanında duracağımıza ilişkin irademizi sonuna kadar sürdüreceğimizi ilan etmek üzere Saraçhane'deyiz.”

"Verilen sözleri tutmadılar. Bundan sonra sokaklar, meydanlar bizimdir"

“Seçim meydanlarının ardından yapılan 31 Mart seçimlerinin üzerinden tam 48 gün geçti. O gün demiştik. Gerekirse masada müzakere ederek, hakkınızı arayarak, derdinizi anlatarak, dinlerlerse ne ala? Dinlemezlerse sizlerle bir meydanlara çıkarak, sokaklara dökülerek sizin hakkınızı arayacağız. İşte gün o gündür. Söyledik dinlemediler. İstedik, istediniz yapmadılar. Verilen sözleri tutmadılar. Bundan sonra sokaklar, meydanlar bizimdir. Buradan partimizin üçüncü genel başkanı ve Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı Karaoğlan Ecevit'e rahmetler dileyerek onu anmak isterim. 2002 yılıydı. Bülent Ecevit koalisyon hükümetinin Başbakanıydı. O gün kendisini meydan meydan gezip eleştiren birisi o günden beri neredeyse iktidardadır. Yürütmenin başındadır. O gün Ecevit'e madem atamayacaktın, bu 68 bin günahsızı niye okuttun, niye diploma verdin diye eleştiren Recep Tayyip Erdoğan'a sesleniyorum. Madem atamayacaktın, bu 1 milyon günahsızı niye okuttun, niye umut verdin, niye diploma verdin? Halen daha niye onlara sırtını dönüyorsun? Seçim yaklaşırken 2022 yılı KPSS'sine ek atama sözü verenler bu sözünü unuttular. Bugün Türkiye'de 91 bin norm kadro açığı var. Biraz önce Şanlıurfa milletvekilimiz diyor ki bizim orada okul var. Öğrenci var. Sıra var. Tahta var. Tebeşir var ama bir tek öğretmen yok. Öğretmen var. 1 milyon tane var ama onları atayan yok. Bir ülkede okuyacak öğrenci, öğretmene hasretken, ateş gibi 1 milyon öğretmen oracıkta duruyorken nasıl atamazsınız? Nasıl öğretmeni öğrencisinden, öğrenciyi hak ettiği eğitimden mahrum bırakırsınız?”

"Eğitimden tasarruf olmaz"

“Bugün 91 bin norm kadro açığı var, 23 bin de emekli. Bugün 114 bin öğretmeni atadığınızda bir tane öğretmen fazlası olmuyor kamuda. Ama ne yapıyorsunuz, diyorsunuz ki emekli kadar atarız. 23 bin emekli var, 20 binini atıyorlar. Diyorlar ki üç yıl boyunca tasarruf tedbirleri yapacağız. Emekli kadar öğretmen atayacağız. Bu hesapla mevcut öğretmenlerin göreve gelmesi için tam 65 yıla ihtiyaç var. Hiç öğretmen almasak, bütün eğitim fakültelerini kapatsak 65 yıl sürecek bütün öğretmenlerin atanması. Diyorlar ki tasarruf tedbiri var. Buradan hatırlatıyor ve haykırıyorum, ne diyordunuz? İtibardan tasarruf olmaz. Yanlış itibardan tasarruf olur ancak eğitimden tasarruf olmaz."

Ecevit 'KPSS'yi getirdiğinde bundan sonra hamili kart yakınımdır dönemi bitti' demişti

"Diğer bir yaramız mülakattır. 11 Nisan 2023. AKP Seçim Beyannamesi, Sayın Genel Başkanı tarafından okunuyor. Diyor ki kamuda mülakat kalkacak. Bundan sadece beş ay sonra Milli Eğitim Bakanı 11 Eylül'de. 11 Nisan'dan tam beş ay sonra. Çıkıyor ve diyor ki mülakat yapmayacağız demedik. Mülakatı mülakat gibi yapacağız diyor. 14 Mayıs'ta yayınladılar. Genel başkan yardımcımız eliyle yargıya taşıdık. Bir yönetmelik yayınladılar. Yüzde 50 KPSS, yüzde 50 mülakat diyorlar. Rahmetli Ecevit 'KPSS'yi getirdiğinde bundan sonra hamili kart yakınımdır dönemi bitti' demişti. Artık bir dayın varsa tayin olursun dönemi bitti demişti. Çünkü biz Cumhuriyet hükümetiyiz. Cumhuriyet ki kimsesizlerin kimsesidir. Artık adam kayırmacılık bitti demişti.”

"Atarken bile particilik"

“Bugün bundan 22 yıl sonra AKP, adında adalet olan bir parti. Kurulurken erdemliler hareketi diyen bir parti bugün çıktı KPSS yarım, yarısı da mülakat diyor. Kendi sözünü çiğniyor ve çıkıyor diyor ki yandaşları atayacağım. Adam kayıracağım. Kul hakkı yiyeceğim diyor. Yazıklar olsun size. Türkiye'nin dört bir yanından sesimizin ulaştığı, vicdan sahibi herkese sesleniyorum. Bir düşünün. Nasıl olur da bu kadar öğrenci öğretmensizken, halen daha hem öğretmeni yeterince atamazsın, hem de atarken bile particilik yaparsın. Bakın aramızda daha da mağdur bir kitle var. Adıyaman'dan gelen atanmayan öğretmenler var aramızda. Deprem bölgesinden geldiler. Onlara, onların çifte mağduriyeti var. Özel okulda olanları okulları yıkıldı, kapandı. İşsiz kaldılar. O şartlarda çadır ve konteynerde ders çalışamadılar. Sınavlarda nasıl başarılı olacaklar? Bu 20 bin kişinin arasına nasıl girecekler? Deprem bölgesindeki öğretmenler için özel bir statü, ayrı bir kontenjan ve mağdur öğretmenlere atama bekliyoruz. Onları yürekten selamlıyoruz. Burada mülakat mağdurları, mülakata son diye seslerini duyurmaya çalıştılar. Ben diyorum mülakat haksızlıktır. Adam kayırmadır. Kul hakkına girmektir. Diyorlar ki biz mülakatı düzgün yapacağız. Bakın yıllardır mülakat yapıyorlar. O mülakata kamu baş denetçiliği, ombudsmanlık kurumun her sene yer ayırıyor. Ombudsman CHP'li değil. Ombudsman bizim atadığımız biri değil. Sayın Şeref Malkoç, Erdoğan'ın yakın dava arkadaşıdır. Ayrıca geçmiş dönem Adalet Bakanımızın, şimdiki AKP Grup Başkanvekilinin, Abdülhamit Gül'ün kayınpederidir. Bu kadar AKP'nin içinde yakın birisinin başında olduğu kurum, mülakatlarda sübjektif kriterlerden, farklı yorumlanabilecek sorulardan, cevabın bilimsel değil son derece sübjektif olmasından ve mülakattaki haksızlıklardan bahsediyor. Zaman zaman AKP'ye çok yakın olmakla eleştirilen bir hukuk insanının başında bulunduğu kurum bu kadar net mülakatta haksızlık var derken, siz kimseyi bu bakana inandıramazsınız.”

Müfredata eleştiri

“Şimdi bir başka husus. Son günlerin en yakıcı konusu müfredat. Bakın Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli diyorlar. Türkiye Yüzyılı demek AKP'nin seçim sloganı demek. Milli Eğitim dediğiniz mesele herkesi kapsar. Almanların teknolojide bu kadar başarılı olmasının, ihracatta dünya birincisi olmasının, bu kadar nitelikli üretim yapmasının tek sebebi vardır. Eğitim ve müfredat konusunda bir ulusal mutabakat. Bir milli mutabakat vardır. Siz bir partinin seçim sloganını Milli Eğitim müfredatının başlığı yaparsanız, ilk düğmeyi de son düğmeyi de yanlış iliklediniz demektir. Maarif modeli diye isim koyduğunuz model, 100 yıl öncesinin adını taşımakta, 200 yıl öncesinin ruhunu taşımaktadır. Oysa incelendiğinde müfredat, eğitim programı geliştirme ilkelerine uygun değildir. Akademik değildir. Etik kurallara uygun değildir. Hazırlığı katılımcı, şeffaf yapılmamıştır. Tartışma için yeterli süre verilmemiş, 10 yılda hazırladık dedikleri mülakata yedi günde katkı istemişlerdir. Bu yedi güne itiraz ettiğimizde bakın küstahça hadi yüzde 50 zam yaptım. 10 gün içinde görüş bildirin, demiştir. 10 yılda hazırladığını iddia ettiği metne, 10 günde görüş isteyip utanmadan bunu katılımcılık olarak ifade etmektedir. Ders içerikleri için, materyaller için yeterli süre yoktur. Alıp elinize okuduğunuzda şu yönüyle müfredata dikkat ediniz. Bu müfredatta Türkiye Cumhuriyeti ifadesi yerine sadece bütün ifadeler Türkiye diye değiştirilmiştir. Bakanın fikri neyse, zikri odur, metni odur. Cumhuriyetle derdi olan bir bakan Cumhuriyetle sorunu olan bir müfredat dayatmaktadır.”

"Müfredatta Cumhuriyetin kurucu kadrolarının adı yok"

“Bu müfredatta ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün adı yok denecek kadar az anılmıştır. Bu müfredatta Cumhuriyetin kurusu kadrolarının adı yoktur. Onlara saygı yoktur. Onlara hürmet yoktur. Kurtuluş Savaşı kahramanları, bu ülkenin kurucuları Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları ile sorunu olan bu müfredat, yok hükmündedir. Önceki müfredatta, Gazi'den alıntı ile fikri ve vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirilecek derken, şimdi yerine aklı selim, vicdanı selim, kalbi selim nesiller demektedir. Fikri hür yerine, vicdanı hür yerine vicdanı selim diyorsanız sizin yetiştirecek neslin hür olmasından, hürriyetten, özgürlüklerden, özgür düşünceden sorunuz var demektir. Metinden hürriyet kelimesini çıkaracak kadar özgürlüklere düşman bu bağnaz anlayışı kınıyoruz. Bütüncül eğitim gerekçesi, bahanesi, kandırmacasıyla eşitlik, tarafsızlık yerine nesnellik yerine, ruhu, maneviyatı anlatan, ÇEDES projesi ile küçücük çocukların sınıfına kabirler taşıtan, rüyalarına girdirten, umut yerine korkuyu, mutluluk yerine dehşeti öğreten bu kafaya sonuna kadar direneceğiz. Arapça kelimelerin bolca yer aldığı, eşitlik, tarafsızlık yerine itaati tarif eden, özgürlük yerine biati tarif eden bu müfredat Türkiye'ye hiçbir şey getirmez. Ama şunu söyleyelim. Yapılan bütün anketlerde, AKP'ye oy veren kadın seçmenlerin yüzde sadece 19'u evladının aldığı eğitimden mutludur, memnundur. AKP'li kadın seçmenin dahi yüzde 81 rahatsız olduğu bu eğitim sistemi yine bu hükümetin, yine bu Cumhurbaşkanının atadığı Milli Eğitim Bakanlarınca verilmiş, 22 yıldır bu kafa ile yönetilmiştir.”

"Beş farklı öğretmen"

“Şimdi öğretmenlerimiz, aramızdaki öğretmenlerimiz, aramızda olmayan öğretmenlerimiz, canım öğretmenlerimize bir kocaman alkış yollayalım. Onların istihdam biçimleri, beş farklı öğretmen var. Atanmayanlar burada ama atananlar da dertli. Hatta okulda ücretli öğretmen var, sözleşmeli öğretmen var, normal statüde öğretmen var, uzman öğretmen var, baş öğretmen var. Eğitim aynı eğitim, yapılan iş aynı iş ama unvan ve özlük farklı. Bu tamamen adalete aykırıdır. 91 bin açıkta norm kadro varken 85 bin ücretli öğretmen atamak emek sömürüsüdür. Devlet eliyle güvencesiz istihdamdır. Devlet eliyle eğitimci emeğinin sömürülmesidir. Bunu bütün milletimize şikayet ediyorum. Ayrıca özel okulda çalışan öğretmenlerimizin çok önemli bir sorunu var. 2014 yılına kadar kanun derdi ki özelde çalışan öğretmen muadili görevdeki kamu öğretmeninden düşük maaş alamaz. Bugün kamudaki öğretmenin de en düşük maaşı yeterli değildir. 31 bin liradır. Ancak bugün özel sektörde asgari ücrete, 17 bin liraya, daha da altına öğretmen emeği sömürülmektedir. Bu öğretmenlerin hakkı devlet eliyle sermayeye yedirilmektedir. Bu haksızlıktır. Bunu yapanlara yazıklar olsun. Biraz önce değerli evladı Görkem ile bir kez daha konuştum. Görkem bizi televizyonundan takip ediyor. Okulu başında, görevi başında katledilen müdürümüz, İbrahim Oktugan eğitim camiasının son şehididir ama ilk değildir. Tüm uyarılara rağmen öğretmene karşı şiddet, eğitimde şiddet olanca gücüyle devam etmektedir. Bunun için 10 Mayıs'ta Milli Eğitim Bakanlığından Meclis'e kadar yürüyen öğretmenler, sendikalar seslerini duyurmak istemiş ancak bu Milli Eğitim Bakanı, onlara sormadan, onlara danışmadan yine eğitimde şiddet yasasını bir başına dayatarak geçirmeye çalışmaktadır. Eğitimde şiddet, tek başına çıkarılacak bir kanun değildir. Sendikaların, örgütlerin sesi duyulmalı. Öğretmenlere ve işin uzmanlarına kulak verilmelidir.”

"Öğretmenler her ay 9 çeyrek altınını kaybediyor"

“Son sözüm 2002 yılında en düşük öğretmen maaşı 635 liraydı. Bakın Türkiye'de 81 ilde, 973 ilçede meydan meydan geziyorum. Her hesabı bir şeye dayandırıyorum. Her hesap şaşar altın hesabı şaşmaz. 2002'de en düşük öğretmen maaşı 635 lira. 20 tane çeyrek altın alıyor. Bugün en düşük öğretmen maaşı 31 bin lira. Sadece 11 çeyrek altın alıyor. En düşük öğretmen maaşında AKP iktidarı boyunca tam yarı yarıya neredeyse, 20 çeyrekten 11 çeyrek altına gerileme var. Öğretmenler tam olarak her ay 9 çeyrek altın kaybediyorlar. Bu hesabı bütün öğretmenlere, bütün vicdanı olan herkese emanet ediyorum. Diyorum ki son yerel seçimlerde öğretmenlerin seslerini duyurmuş, onlarla birlikte olmuş, onlarla birlikte meydan meydan haykırmış bir partinin genel başkanı olarak, 31 Mart seçimlerinin birinci partisinin genel başkanı olarak, atanmayan öğretmenin sesini duyun. Mülakat mağdurlarının sesini duyun. Müfredata itiraz edenlerin sesini duyun. Türkiye'de nitelikli eğitime ulaşmak sınıfsal bir farklılık, sınıfsal bir sorun haline gelmiştir. İyi eğitimi paralı kılan ve parası olmayana iyi eğitim vermeyen, hatta yoksulun çocuğunu tenhada kıstırıp, onu doğmaya, onu hurafeye mahkum eden, onu bilimsel, çağdaş laik eğitimden uzak tutan anlayışa sesleniyorum. Müfredat yapmak anayasa yapmak gibidir. Müfredat yaparken herkesi duymalı. Herkesi dinlemeli. En doğrusunu tam bir mutabakatla yapmalısınız. İşte önümüzde size güzel bir sınav. Anayasa yapacağım, katılımcı olacağım, Türkiye'nin yüzde 96'sını temsil edecek anayasa diyene, hadi bakalım müfredat burada, eğitimin anayasası burada, çağır bakalım yüzde 96'yı, çağır bakalım sendikaları. Yoksulu duy. İtirazı duy. Atanmayanı duy. Mevcut öğretmenin sorununu, deprem bölgesini duy, ondan sonra anayasa diye meydanları çıkıp destek istemeye başla. Eğitimin anayasasını katılımcı yapmayanlarla, milletin anayasası yapılmaz.”

"Burada çok önemli bir sınav verdik"

“Son sözümüz. Bugün burada çok önemli bir sınav verdik. Bugün burada Cumhuriyet tarihinin eğitim konulu ilk mitingini yaptık. Bundan sonra sesimizi duymayanlara karşı, sesi duyulmayanlar için, kimsesizler için, sesini yükseltse de sesini duyuramayanlar için meydanlarda olmaya devam edeceğiz. Ben gereken yerde müzakereyi yapacağım ama müzakere ile sonuç alırsak ne ala? Alamadığımızda sokaklar, meydanlar bizimdir. Bundan sonra kimin derdi varsa, onun derdi için. Kimsesizleri kimsesi olmak için. Sessizlerin sesi olmak için. Susturulanlar yerine konuşmak için, sokaklara, meydanlara koşmaya var mıyız? Söz mü? Hep beraber yürüyeceğiz. Hep beraber başaracağız. Eninde sonunda hep birlikte hakkımızı söke söke alacağız. Burada bir talep daha var. Bir çağrı var. Taban maaş hakkı için diyor, biraz önce bahsettiğim özel okul öğretmenini asgari ücrete mahkum eden anlayış 2014'ta yasalaştı. Onlar taban maaş hakkı için 26 Mayıs'ta Ankara'ya çağırıyorlar. Biz de dünyanın en düşük emekli maaşlarından birine mahkum edilen emeklilerimiz için Ankara'ya bir çağrı yaptık. Bütün Türkiye, 26'sında Ankara'ya kim gelmek istiyorsa il başkanlıklarımıza başvursun. Öğretmenlerin mücadelesine de emeklinin mücadelesine de hep birlikte 26 Mayıs'ta Ankara'da sahip çıkacağız. Hepinizi seviyoruz, size güveniyoruz. Bundan sonraki süreçte şunu söylüyoruz. Ferman tek adamınsa mücadele milletindir. Hepinizi saygı ile selamlıyorum, sağ olun, var olun.”

memur5.com

Bakmadan Geçme