Diyanette yaşanan sorunlardan örnekler ve çözüm önerileri
Bu yazımızda Diyanet İşleri Başkanlığında yaşanan sorunlar ve çözüm önerilerinden konumuzla ilgili olan sorunlardan bazılarını ve çözüm önerilerini kurumlar özelinde açıklamaya çalışacağız.
Diyanet toplumun çok büyük bir kısmına doğrudan dokunuyor
Toplumun en büyük kesimine ulaşabilen en kritik kurumların başında Diyanet İşleri Başkanlığı gelmektedir. En basit örnekle bu teşkilatta görev yapan imamlar her hafta Cuma Namazında büyük bir toplum kesimi ile birlikte olmakta ve onlarla en az yarım saatlik bir zaman diliminde doğrudan temas kurma imkânına sahip bulunmaktadır. Dolayısıyla böyle bir imkân Diyanet Teşkilatı açısından büyük bir fırsatken, maalesef yeterince değerlendirilemediğini düşünüyoruz.
Hazırlanan Cuma hutbelerinin yeterince doyurucu olmaması, hazırlık aşamasında alanında ciddi birikimi olan iletişimci, psikolog, sosyolog ve benzeri uzmanlardan yeterince yararlanılamadığı düşünülmektedir. Hazırlanan hutbelerin içeriğine bakıldığında kendi bünyesindeki uzmanların dışında hutbelere katkı sağlanmadığı anlaşılmaktadır. Peki, bu durumun 21. yüzyıl profesyonellik anlayışına sığdığını düşünebilir miyiz? Tek kelimeyle hayır.
Gelelim işin kangren olmuş başka bir boyutuna; hutbelerin yeterince doyurucu olmamasının yanında camilerdeki görevlilerinin hazır gelen hutbeleri bir defa dahi okumadan minbere çıkmaları işin tuzu biberi olmaktadır. Ne okuyanın ne de dinleyenin zevk almadığı bir hal alan hutbelerin bu duruma düşürülmesinden kimler sorumludur?
Üstüne üstlük bir de namaz kıldıran görevlilerin kıraatının yeterli olmaması, kılınan namazların sıhhatini zedelediğini de düşünürsek kahırdan ölmemek içten bile değildir. Bir tane görevlinin dahi kıraatının yetersiz olması katlanılabilecek bir durum değildir. İlçe müftüleri bu durumlarla niçin ilgilenmezler? Yetersiz imamlar bilinmiyor mu, yoksa bilindiği halde müsamaha mı edilerek sistemin dışına çıkarılmıyor? Bilinerek bunların görev yapmasına müsaade ediliyorsa bunun vebalinin büyüklüğünü hatırlatmak isteriz.
Yine birçok görevlinin Arapça bilgilerinin yetersiz olması kanıksansa da dini bilgilerinin de yetersiz olması üzüntü vericidir. En azından hizmet içi eğitimlerle belirli bir seviyenin altına düşüşün önüne geçilmelidir.
İmam seçimi ve ataması sıradan bir iş ve atama olarak görülmemelidir
Din görevlilerinden başka hem görevini yaparak para kazanan hem de sevap işleyen başka bir kamu görevlisi yoktur. Sevap işleyerek maişetin kazanılmasından daha güzel ne olabilir ki?
İşin başka bir güzelliği ise toplumda en çok saygı duyulan kesimler arasında din görevlilerinin çok önemli yeri vardır. Bu nedenle bunların seçimi ve atanması sıradan bir memur ataması ve seçimi gibi görülmemeli çok ciddi kriterler getirilmelidir. Bir imamda bilgi, iletişim kabiliyeti ve örnek yaşantı olmazsa olmaz şartlardır. Bilgisini yaşantısı ile topluma aktaran, gelemeyenin ayağına giden, sürekli hasta ziyaretinde bulunan, cemaate gelemeyen ihtiyarların evlerine ziyarete giden ve çevresiyle uyum içerisinde örnek bir komşuluk ilişkisi kuran bir imamın oluşturduğu etki çok büyük olacaktır.
Dolayısıyla din görevlileri toplumun her kesimi ile muhatap olmak zorunda olduğu için ve bunlara sağ-sol ayrımı yapılmadan herkesçe saygı duyulmaktadır. Hal böyle iken hala lise düzeyinde eğitimlilerin imam hatip olmasını nasıl izah edeceğiz? İlahiyat Fakültelerinden mezun olanlar imam-hatip olmak istemiyorlar mı? O zaman yetersiz imam olması mı yoksa hiç olmaması mı daha iyidir sorusunun cevaplandırılması gerekmektedir. Ne olur imamlığı sıradan bir meslek ve kamu görevi olarak görmeyin. İmamın işi kesintisiz 24 saattir.
Bunun yanında Diyanet Teşkilatının yeterince hizmet içi eğitim vermemesi, eksikliği olanların yeterince eğitilememesi ve bu durumun yeterince masaya yatırılmaması üzüntü vericidir. Hâlbuki her müftü, görev alanında bulunan imam hatiplerin bilgi eksikliğini gidermekle görevli olmalıdır. Uygulamanın böyle olduğunu iddia edebilir miyiz?
Özellikle toplumla iç içe olan imamların dini konular dışında birçok konuda da birikim sahibi olması gerekmektedir. Yani imamların teknolojinin nimetlerinde de yararlanılarak her gününün eğitimle geçirilmesi ile modern çağın gerekleriyle donatılması gerekmektedir. Ben imamı atadım ne yaparsa yapsın yaklaşımı bu Teşkilata yakışmaz. Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığının kendini ciddi bir sorgulamaya tabi tutması, imamlık strateji belgesi hazırlayarak ciddi bir açılım yapması gerekmektedir. Yoksa toplumda yaygınlaşan ahlaki çöküntünün vebalinden kurtulamayacaktır.
Üniversitelerle iş birliğinden korkulmamalıdır
Son olarak Teşkilatın toplumun her kesimiyle diyolog kurabilmesi için ciddi bilimsel çalışmalar yapması ve iletişim fakülteleri dâhil olmak üzere, üniversitelerin birçok bölümleriyle iş birliği yaparak kabuğunu kırması ve beşeri bilimlerden azami derecede yararlanması gerektiği düşünülmektedir.
Belki de üniversitelerle iş birliği yapılıyordur da basına yansımamıştır. Ancak, bilimin farklı disiplinleri ile ortaklaşa projeler geliştirilebilmesi için mutlaka belli bir kalıbın dışına çıkılması gerekmektedir.
Bu teşkilatın en fazla ihtiyacı olduğunu düşündüğümüz alan iletişimdir. Ne anlattığınızdan ziyade sizin nasıl anlaşıldığınızın önemi çok büyüktür. Etkili iletişimin ne kadar önemli olduğunu herhalde en iyi bilen Diyanet İşleri Başkanıdır. Kastetmediğiniz halde ağzınızdan çıkan bir cümle farklı algılanabilir ve farklı yönlere çekilebilir. Bunun için de imamından müftüsüne, müftüsünden Diyanet İşleri Başkanına kadar bütün teşkilat için etkili iletişim şarttır. Sürekli toplum önünde olan insanların iletişimi en etkili şekilde kullanmasının sürekli eğitimlerle takviye edilmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak eğer dünyevi ve uhrevi sorumluluğumuzun büyüklüğünün farkındaysak, çok ciddi şeyler yapmak zorunda olduğumuzu, kendimizi ve teşkilatımızı sürekli geliştirmek için ciddi çaba harcamamız gerektiğini bilmemiz gerekiyor. İnanın çok ciddi bir silkelenmeye ihtiyacımız olduğunu bilmemiz gerekiyor.