Engelli aracında ÖTV muafiyetinin uygulanışı: Ahlaksızlığın devlet eliyle teşviki

Türkiye'de yaşanan ahlaki bozulmanın arkasındaki detayları İsmet Berkan'ın gözünden keşfedin. Engellilere yönelik vergi muafiyetleriyle ilgili tartışmaları ele alan yazı, devletin vergi politikalarını sorguluyor.

İsmet Berkan, Karar gazetesindeki "Ahlaksızlığın Devlet Eliyle Teşviki" başlıklı yazısında Türkiye'de yaşanan ahlaki bozulma üzerine dikkati çekiyor.

Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın otomobil alımlarında engellilere yönelik getirdiği ÖTV muafiyeti tartışmalara yol açıyor. Yüzde 90 ve üzeri bedensel engellilere tanınan bu ayrıcalık, birden fazla sorunu beraberinde getiriyor. Yeni düzenleme ile birlikte engelli araçlarının satışında ciddi bir artış yaşanıyor. Ancak, engelli raporlarının doğruluğu ve uygulamadaki denetim eksikliği endişe yaratıyor. Berkan, devletin vergi politikalarını gözden geçirmesi ve ahlaki değerlere uygun teşvikler sağlaması gerektiğini vurguluyor.

İsmet Berkan'ın Karar gazetesindeki yazısı:

Ahlaksızlığın devlet eliyle teşviki

Türkiye'de yediden yetmişyediye kime sorsanız ülkemizde bir ahlaki bozulma olduğunu söyleyecektir.

Okumamışından üniversite profesörüne, siyasetçisinden gazetecisine, iş insanından manavdaki çırağına kadar herkes ahlaki bozulmadan şikayet eder ama ahlak da bozulmaya devam eder ülkemizde.

Bu yaman çelişkinin sebebine ilişkin ilginç bir mikro gözlem fırsatı var elimizde:

‘Moral hazard' diye İngilizce bir kavram var, Türkçeye çevirmek kolay değil. Kabaca ‘ahlaki bozulma tehlikesi' diyebilirim.

Bu kavram modern iktisatta çok kullanılır. Düzenleyici otoritenin, yani genellikle devletin kimi davranışlarının, koyduğu veya kaldırdığı kuralların toplumda ahlaki bir bozulmaya neden olması anlatılır bu kavramla.

Bu konuda Türkiye sürekli örnekler üreten bir ülke. Son örnek çok taze:

Ülkemizde bu yılın başından beri, yani ilk iki ayda toplam 146 bin 318 adet otomobil satıldı. Bu araçların neredeyse 45 bin tanesinin engelliler tarafından alındığını biliyor muydunuz?

Dün denebilecek bir zamana kadar otomobil sahibi olmayan 45 bin engellinin koşa koşa gidip otomobil sahibi olması, bu arada yine düne kadar hastaneye gidip engelli raporu almaya gerek duymayan binlerce kişinin hastanelere koşması nedendir?

Sorunun cevabı, Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın ÖTV adlı vergiyle ilgili bir düzenlemesinde yatıyor.

Kurala göre, yüzde 90 ve üzerinde bedensel engelli olan vatandaşlarımız otomobil alacakları zaman, otomobilin vergiler dahil fiyatı 1 milyon 591 bin 200 lirayı ve motor hacmi 1,6 litreyi geçmedi sürece ÖTV'den muaflar.

Yine kurala göre yüzde 40 ile 89 arasında bedensel engelli olduğu raporla sabit olan vatandaşlarımız ise fiyat ve motor hacmi aynı kalmak üzere satın alacakları araçları ÖTV indirimiyle alabiliyorlar.

Bunlardan yüzde 90 ve üzeri engelli olanlar, doğal olarak araçları kendileri kullanamıyor, birinci derece akrabaları veya şoförleri araçları kullanabiliyor. Yüzde 40-89 arası engelli olanlar ise özel tertibatla araçları sadece kendileri kullanabiliyor. (Bu arada bir önemli detay: Aracın sadece otomatik vitesli olması bile ‘özel tertibat' kabul ediliyor.)

Aslına bakacak olursanız kural yeni değil. Amacı da gayet soylu: Engelli vatandaşlarımız evlerine hapsolmasın, hayata karışabilsinler.

Peki kural yeni olmadığına göre neden bu yılın ilk iki ayında engelli vatandaşlarımız koşa koşa gelip otomobil aldılar?

Bu sorunun cevabı, artan ÖTV muafiyet tavanında gizli. 31 Ocak'a kadar engelli araçları için ÖTV muafiyeti 1 milyon 4 bin liraya kadardı. O fiyata araç olmadığı için pek satış da olmuyordu. Ama yeni yılla birlikte bu muafiyet tavanı yeniden değerleme oranı kadar, yani yüzde 58,46 artıp 1 milyon 591 bin 200 liraya yükselince, birden bire bu fiyattan alınabilir çok sayıda otomobil seçeneği belirdi.

İşte hücumun sebebi bu. Çünkü, eğer engelli raporunuz varsa en üst limitteki bir aracı (yani fiyatı 1 milyon 591 bin lira olan aracı) 884 bin liraya satın alabiliyorsunuz.

Aynı otomobile sıradan vatandaşın ödediği para ile engelli vatandaşın ödediği para arasında iki kata yakın (yüzde 44,44) fark olabilmesi, işte iktisatta söylendiği haliyle tam bir ‘moral hazard.'

Sözcü yazarı Ege Cansen bu durum için ‘Bir orostopolluk var' demiş; sahiden de var, düne kadar ortada olmayan bir talebin bugün birden bire ortaya çıkması insanı ister istemez şüpheye sevk ediyor.

Normalde engelliye araç satışı istisnai bir durum; çünkü genel nüfus içinde engellilerin oranı doğal olarak sınırlı. Ama bir bakıyorsunuz, anlı şanlı otomobil markalarının neredeyse tamamı kendi web sitelerinin içinde engelli araç indirimiyle ilgili özel bölümler açmış durumda. Nasıl açmasınlar, baksanıza iki ayda 45 bin otomobili bu kategoriden satmışlar; bütün satışlarının hemen hemen üçte biri bu kategori.

Elbette, elimde bir kanıt olmadığı için ilk iki ayda araç alan (ve aslında bugün de almaya devam eden) engelli raporlu kişilerin tamamının gerçekte engelli kişiler olmadığını söyleyecek değilim. Ama hastanelerde engelli raporu almak için bir yığılma var, bunu söyleyeyim.

Kaldı ki, kuralda eğer yüzde 40-89 arası engelliyseniz aracı sizden başka kimsenin kullanamayacağı yazılı olsa bile bu kuralın ne derece etkin uygulandığı ülkemizde bir soru işareti.

Diyelim ki polis engelli indirimiyle ucuza alınmış bir aracı durdurdu ve sürücüsü engelli çıkmadı. Burada inisiyatif durduran polis memurunda ve bu da başka bir ‘moral hazard'ın kapısını açacak durum.

Peki ne yapsın devlet? Engellilerin daha kolay ve ucuza araç almasını engellesin mi?

Hayır, elbette bunu yapmasın, hatta bence ÖTV muafiyeti konusunda üst sınır koymaktan bile vazgeçsin.

Ama bu teşviki veya ayrıcalığı akıllıca uygulasın.

En önemlisi, otomobiller üzerindeki fahiş vergileri normale indirsin, vatandaşı daha ucuza otomobil alabilmek için ahlak dışına çıkmaya teşvik etmekten vaz geçsin.

memur5.com

Bakmadan Geçme