Kamu yönetiminde görülmeye başlayan Dunning-Kruger etkisi

Ahmet Ünlü Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde kamu yönetiminde sıklıkla görülen Dunning-Kruger Sendromunu köşesine taşıdı.

Dunning-Kruger etkisi ya da Dunning-Kruger sendromu, kendini gizleme gereği dahi duymadan banka soymaya kalkışan bir soyguncuyu araştırmak üzere yola çıkan Cornell Üniversitesi'nin iki psikoloğu Justin Kruger ve David Dunning'in tanımladığı bir “algılamada yanlılık” eğilimidir. 2000'de Nobel almalarına neden olan teori, “Cahil Cesareti” olarak tanımlanıyor. Teorilerine göre, “Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır.”

Napolyon'a atfedilen bir söz ise şöyledir: İnsanların bir şeyi neden yaptıklarını anlamak için çok dolaylı nedenler aramayın, ilk sebep hep ahmaklıktır.

Dunning-Kruger'in araştırmasında hangi bulgular elde edilmiştir?

Yapılan araştırma neticesinde;

1- Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler. Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.

2- Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.

3- Nitelikleri eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.

Cornell Üniversitesi'ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve klasik “Nasıl geçti?” sorusuna öğrencilerin cevap vermeleri istendi. Soruların yüzde 10'una bile cevap veremeyenlerin “kendilerine güvenleri” mükemmeldi. Onların “testin yüzde 60'ına doğru cevap verdiklerini” düşündükleri; hatta “iyi günlerinde olmaları halinde yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları” ortaya çıktı.

Soruların yüzde 90'ından fazlasını doğru cevaplayanlar ise “en alçakgönüllü” deneklerdi; soruların yüzde 70'ine doğru cevap verdiklerini düşünüyorlardı.

Kifayetsiz muhterisler her şey hak ettiklerini düşünürler!

Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu ortaya çıktı. Buna göre; “İşinde çok iyi olduğuna” yürekten inanan “yetersiz” kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!

Ancak bu “cahillik ve haddini bilmeme” karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur. “Eksiler” kariyer açısından “artıya” dönüşür. Sonuçta, “kifayetsiz muhterisler” her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler...

Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında “fazla alçakgönüllü” davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler...Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler... Muhtemelen üstleri tarafından da “ihtiras eksikliği” ile suçlanırlar.

Dunning-Kruger teorisinin yeni dönemde kamu yönetimine yansıması

Kamu yönetiminde liyakatin yerini işportacı yönetici tarzının alması, birçok sorunu beraberinde getirmiştir. Günümüzün devlet yapısını kemiren bu hastalığı Koçi Bey yıllar önce dile getirmiştir. Kaldı ki çöken devletlerin tamamında liyakatsiz atamalar baş roldedir. Liyakat yönetimin vazgeçme lüksünün olamayacağı en temel ilkesidir. Nitekim 657 sayılı Kanun'un üç temel ilkesinden birisi de liyakattir. Ancak, devlet yönetimindeki en temel unsur olan liyakat giderek istisna haline gelmeye başlamıştır.

Özellikle işportacı yönetici atamalarıyla yönetimde liyakat giderek büyük darbe almaya başlamıştır. Bir kurumun başına getirdiğiniz liyakatli bir yönetici, kurumu zirveye taşırken liyakatsiz bir yönetici ise oluşan birikimi yerle bir edebilmektedir. Liyakatsiz yöneticiler, işlerinde son derece mahirdirler ve astlarını sürekli sıkıştırırlar, ama amirlerine karşı da sürekli el pençe divan dururlar. Bunlara kısaca duble karakterli yönetici de denilebilir. Sorunların her daim üzeri örtülür ve her şey güllük gülistanlık gösterilir.

memur5.com

Bakmadan Geçme