Siyasetnamedeki bir hikaye özelinde kontrolsüz yetki devri ve sonuçları

Selçuklu Vezirlerinden Nizamü'l Mülk tarafından kaleme alınan Siyasetnamede yer alan bir hikaye ile kamu yönetiminde kontrolsüz yetki devrinin sonuçlarını açıklamaya çalışacağız.

Rivayet olunur ki Behrâm-ı Gûr'un, hakkında ileri geri konuşulmasına hiç tahammül etmeyip kendisine gayetle güvendiği, bütün devlet işlerini emanet etmiş olduğu Rast Ruşen nam bir veziri var idi. Kendisine gelince, gece gündüz demeden içer, eğlenir ve ava çıkardı. Bu vezir, Behrâm'ın vekillerinden olan birine şöyle dedi: “Kendilerine gösterilen aşırı adaletten ötürü raiyyet küstahlaşmış, idaresi zorlaşmıştır. Şayet tedbir alınmazsa korkarım bir felaket baş gösterecektir. Padişah işret meclisleri ve av partileriyle meşgul olduğu için raiyyetin halinden haberdar değildir. Bir fitne fesat ortaya çıkmazdan evvel sen onları yola getir ve bilesin ki yola getirmek de iki şekilde olur. Kötüleri bertaraf etmek, iyilerden mal almak. Kimin malını müsadere eyle dersem, eyleyiver!”

Bu şekilde vekil her kimi yakalıyorsa vezir ondan rüşvetini alır; vekile de kendi payını almasını emrederdi. İş o raddeye vardı ki cümle âlemin malı mülkü, atı biniti, güzel köle ve cariyesine el kondu. Sonunda raiyyet fakir düştü. Bütün soylu soplular yerlerinden yurtlarından oldular. Öte yandan Behrâm'ın hâzinesinde de zırnık bir şey toplanmıyordu.

Üstünden bir zaman geçtikten sonra Behrâm-ı Gür'a güçlü ve çetin bir düşman musallat oldu. Askeri teşvik için onlara bahşiş vermek ve orduyu teçhiz edip düşmana karşı seferber etmek isteyen ama hâzineden elleri boş dönen Behrâm, şehrin eşrafından bunun sebebini sordu. Eşraf, nice zamandır şehirde falancaların yurtlarından olup filan memlekete göç etmek zorunda kaldıklarını dile getirdiler. Behrâm sebeb ü hikmetini sorunca mezkûr vezirden korkmaları sebebiyle, “ Bilmiyoruz.” demekle kifayet ettiler. Behrâm, bütün gün ve gece boyunca bu konuyu zihninde mütalaa etti ama bir türlü sorunun nereden kaynaklandığını çözemiyordu.

Ertesi gün tahtına kurularak çöle doğru yola koyuldu.

Bir yandan giderken bir yandan da düşünmekteydi. Derken gün doğdu. Behrâm bu arada 7-8 fersah yol almıştı. Düşüne düşüne bi-hal olmuş, kızgın güneşin tesiriyle açlık ve susuzluk bastırmıştı. Su içmeye ihtiyaç duydu. Su bulma umuduyla ovaya şöyle bir baktığında yükselen bir duman bulutu gördü. “ Muhakkak orada birileri vardır.” diyerek dumanın geldiği tarafa yöneldi. Yaklaştığı vakit uyuklamakta olan bir koyun sürüsü, kurulu bir çadır ve darağacına çekilmiş bir köpek gördü. Hayretler içinde çadıra daha da yaklaştı. Çadırdan bir adam çıkarak ona selam verdi. Onu tahtından indirdi ve hazırda yiyecek nesi varsa Behrâm'ın önüne koydu. Kendisinin kim olduğunu bilmeyen adama, Behrâm: “ Evvela, yemek yemezden önce şu köpeğin hikâyesini anlat bakayım.” dedi.

Delikanlı olayı şöyle dedi: “Bu benim sürüye göz kulak olması için görevlendirdiğim köpeğim idi. On adama bedel işler çıkarttığım ve onun korkusundan hiçbir kurdun bu koyunlara yaklaşmaya cüret edemediğini biliyordum. Şehre günü birlik gittiğim zamanlarda bu köpek koyunları otlatmaya götürür ve sağ salim geri getirirdi. Derken aradan bir zaman geçti. Bir gün koyunları sayayım dedim, birkaç koyun eksik çıkmıştı. Buralara hırsız da uğramadığı için ben bir türlü koyunlarımın neden azaldığını anlamıyordum. Bu arada vergi tahsildarı gelmiş, mutad olduğu üzre her yılki vergiyi istedi ama elimdeki koyun sayısı az olduğu için elimde kalan koyunlara el koydu. Şimdi ben o tahsildarın çobanlığını yapmaktayım.

Ben bütün olan bitenden habersiz, meğerse bu bizim köpek dişi bir kurt ile dostluk peyda eyleyerek onunla çiftleşmiş. Ezkaza günlerden bir gün odun toplamak için kıra gitmiştim. Dönerken de koyun sürüsünü görecek bir yüksekliğe çıkmıştım. Otlamakta olan sürüye doğru ilerleyen bir kurt gözüme ilişti. Bir diken çalılığının arkasına gizlenip olan biteni izlemeye koyuldum. Köpek kurdu görür görmez ona doğru seğirterek kuyruğunu sallamaya başladı. Kurt ise sakin sakin öylece dineliyordu. Köpek sırtına çıkarak kurda abandı. Sonra bir köşeye çekilip, zıbardı. Daha sonra kurt sürüye dalarak bir koyunu kaptığı gibi parçaladı ve yedi. Köpeğin buna hiç sesi çıkmadı. Ben köpeğin kurtla bu alışverişinden haberdar olunca iflasımın sebebinin köpeğin başıbozukluğu ve ihaneti olduğunu kavradım. Ben de ihanetinin cezası olarak tuttum astım onu.”

Bu sözlerden pek hoşlanan Behrâm anlatılanlara oldukça şaşırmıştı. Oradan dönüşte bütün bir yol boyunca, o çoban hikâyesini zihninde tartarak, kendi meselesiyle örtüşen noktalar üzerinde kendi kendine düşünüyordu: “Mesele tıpkı şunun gibidir: Tebamız bir sürü, vezirlerimiz sürüyü emanet ettiklerimizdir. Memleket ve halkın hali perişandır ve bınun sebebini kime sordumsa hakikati söylemiyor. İyisi rrvezir Rast Ruşen'den başlayayım işe.”

Şah sarayına döner dönmez derhal derdest edilenlere ilişkin ruznâmeleri talep etti. Tepeden tırnağa bütün ruznâmelerde vezirin alçaklıklarını görüp, insanlara karşı iyi davrarmadığını, halka reva gördüğü kötülükleri ve adaletsizliği anladı. Daha sonra büyükler ne de doğru söylemişler diyerek şu atasözünü söyledi: “ ‘Nâma şâna aldanan ekmekte olur; ekmeğine tüküren canından olur.' Sözde adı Rast Rışen olan vezirim özde karanlık ve yalancıymış. Ben kendi ellerimle onu o kadar semirtmişim ki zavallı raiyyet, korkusundan içinde bulundukları hali bana söylemeye cesaret edemiyor. İşin çaresi şudur ki, yarın vezir dergâha varınca ekibinin önünde onu rüsva edip ayaklarına ağır zincirler vurarâk zindana attıracağım. Diğer tutsakların huzuruma getiri'melerini emredip davalarıyla bizzat ilgileneceğim. Münadilere cümle halka şöyle ilan etmelerini emredeyim: ‘Ahali! Behrâm şah, veziri Rast Ruşen'i azletmiştir. Onun zulmüne maruz kalan, ondan şikâyeti olanlar mağdurlar gelsinler de davasına bakıp hakkını teslim edelim. Her kim bir zulme uğramışsa başlarına gelenleri beyan için mutlaka gelsin! Eğer size adilane davranmış ise tekrar işinin başına döndürüp on hilat sunayım; yok eğer bana ve size karşı bir sadakatsizlik ve ihanet eylemiş ise o çobanın köpeğe yaptığını misliyle on yapacağım.'”

Sonra onun vezirliğine bakmadan derdest edilip ayaklarına ağır zincirler vurulmasını ve karga tulumba götürülmesini emretti. Daha sonra şehre bir münadi salarak halka, şahın, veziri Rast Ruşen'e gazaplanarak onu azlettiğini ve bir daha ona bir devlet işi vermeyeceğini, onun gadr ve zulmüne uğrayanların çekinmeden, korkmadan dergâha gelmelerini, gasp edilmiş haklarını temin için şaha maruzatlarım arz etmelerini, halka ilan etmesini istedi.

memur5.com

Bakmadan Geçme