Doç. Dr. Bekir Gökpınar

Osmanlı'da Ramazan Bayramları

Doç. Dr. Bekir Gökpınar

 

Osmanlı’da bayramların hem devlet hem de toplumda çok önemli yeri vardı. Öncelikle devletin ihtişamını tüm İslam âlemine göstermesi açısından önemliydi. İslam dünyasında iktidar sadece askeri güçle değil ihtişamlı kamu merasimleriyle de ölçülürdü. Osmanlı’da “cülûs” merasimlerinden sonra en önemli merasim Ramazan ve Kurban bayramlarında yapılan tebriklerdir. Diğer taraftan Osmanlı toplumunda da bayram büyük hazırlıklardan sonra çok canlı olarak kutlanırdı. Ramazan ayının yaklaşması ilesanki çok önemli misafir geliyormuş gibi hazırlıklarla başlanırdı. Ramazan ayı boyunca iftarlar, sahurlar, geceleri teravihler, oyunlar, gezmeler, sergiler devam eder, Kadir Gecesi ile beraber bayram hazırlıklarına başlanırdı. Camilerde mahyalara “Elveda Ramazan” yazılmasıyla halk Ramazan’ın sonunun gelmekte olduğunu anlardı. Kadir Gecesini takip eden günlerde evler ve bahçeler temizlenir, bu Ramazan’dan önce yapılan temizlikten daha kapsamlı olurdu. Bayramlaşmaya gelecek misafirler için ikramlar hazırlanır, tatlılar yapılır, mutlaka bayram alışverişine çıkılırdı. Mahalle hanımları toplanıp her birlikte bayram tatlıları hazırlarlar, şerbetler kaynatılırdı. En çok rağbet görenler baklava, kadayıf ve hurma tatlılarıydı. Bayram için hediyelikler hazırlanır, dağıtılacak harçlıklar keselere özenle konulur, bekçiye, davulcuya bayramda verilecek bahşişler ihmal edilmezdi. Osmanlı toplumunda herkes gücünün yettiği kadar hazırlığını yapar, bayram giysileri alınır, mesireliklere eğlence alanları kurulurdu.

Osmanlı toplumunda Ramazan’da iyiliklere daha çok sevap verileceği inancıyla insanlar daha cömert bir yaşam sürerlerdi, bol hayır yapılır, evlere çoluk çocuk için daha çok yiyecek içecek alınır, evlerde iftar daveti çok önemsenirdi. Özellikle İstanbul’da Ramazan öncesi ve bayram öncesi Kapalıçarşı alışveriş sebebiyle izdihama uğrar, şekerci dükkânları çok revaç gören yerler olurdu. Orta halli hanımların alışveriş tercihi Kapalıçarşı ve sergi kurulan Bayezid çarşısı idi. Damat ve gelin adaylarına pahalı hediyeler alınırdı. Ekonomik durumu iyi olan beyler Galata tarafında bayram için fes diktirirdi. Ancak ekonomik durumu ne olursa olsun bayram için herkes yeni elbise diktirirdi. Bayram öncesi sipariş yoğunluğundan terziler, kunduracılar geceleri de çalışırdı. Ev hizmetine bulunanlara da bayramlık giysi alınması ve hatırı sayılır bahşiş verilmesi adettendi. Bayram öncesi yeni elbiseler hazırlanır, bayram sabahını herkes heyecanla beklemeye başlardı. Arife günü şahsi temizlik için insanlar hamamlara akın ederdi. Arife günü çocuklar, bayramı beklemeden yeni elbiselerini giyerek sokaklarda dolaşmaya başlardı. Bu çocuklara “Arife Çiçeği” denirdi. Bayram, hilalin görülmesi ile Arife günü ikindiden sonra ilan edilirdi. 

Arife günü akşamı diğer günlere göre sokaklar daha ıssız ve sakin olurdu. Ertesi günü bayram olduğundan herkes erken yatmayı tercih ederdi. Bayram sabahı gün doğarken minarelerden ilahi sesi yükselir, evin büyükleri bayramlık elbiselerini giyer, süslenir, saçlar, sakallar, bıyıklar taranır, güzel kokular sürülürdü. Merkezi yerlerdeki camiler çok kalabalık olur, ilk bayramlaşma cami bahçesinde yapılır, büyüklerin ellerinden öpülür, duaları alınırdı. Arife günü mezarlığa gidemeyenler bayram namazından sonra gider, yakınlarının kabirleri ziyaret edilirdi. 

Namaza giden evin büyükleri dönünceye kadar çocuklar da bayramlıklarını giyer, bayramlaşmak için hazır beklerdi. Ailenin büyükleri eve geldiğinde sırasıyla büyüklerin elleri öpülür, büyükler de “Allah nice senelere kavuştursun, berhüdâr olun” duaları ile küçüklerin yüzlerini öperdi. Bu arada mahalle çocukları bayram harçlıkları için kapıları çalar, el öptükten sonra ev sahibi mendillere sarılı harçlıklarını ve şekerlerini verirdi. Kız çocuklarının çoğunun elleri bayrama özel kınalı olurdu. Çoğunlukla üstüne et döşenmiş pilav, üzüm hoşafı, etli yaprak sarması, sütlaç, sarıburma, kadayıf bayram yemeği olarak sofraları süslerdi. Vakit biraz ilerleyince bu defa akrabalar bayramlaşmaya gelirdi. Bayram boyunca gelen misafirlere yemek yanında kahve, şeker, lokum ve şerbet ikram edilir, ayrıca bayram öncesinden hazırlanan baklavaları ikram etmek adet haline gelmişti. Evin hanımları ancak bayramın üçüncü günü ziyaretlere başlayabilirdi. Akraba ziyaretleri devam ederken mahalle bekçisi davulu ile kapıları dolaşarak maniler söyleyerek, zengin evleri önünde havaî fişekler atmak suretiyle bayram bahşişini toplardı. Bunu bekçi, çöpçü, tulumbacı gibi hizmetliler takip ederdi. Bayramlarda memurlar amirlerinin evlerine bayram ziyareti adeti çok masraflı olduğundan XIX.yy ortasında kaldırılmıştı.

Ekâbir konaklarında bayramlar diğer hanelerden daha farklı yaşanırdı. Ekâbir hanelerine gelenler genelde devlet ricalinden ve İstanbul kibarlarından olduğundan misafirler karşılama heyeti ile karşılanır, kâhya efendi heyetin içinde olurdu. Gelenler kâhya efendi eşliğinde hane sahibinin odasına götürülürdü. Bayram tebriğinden sonra misafirler yine kâhyaefendi eşliğinde uğurlanır, gelen misafirler hanede çalışanlara orta bahşişi bırakırdı. Gelen misafirlere duruma göre çubuk, şeker ve kahve ikram edilirdi. Bayram tebrikleri üç gün boyunca devam eder, misafirlere kakuleli kahve ve akabinde şerbet verilmesi eski kibar adetlerindendi.

Ramazan ve Kurban bayramlarında Arife gününden başlayarak bayram sonuna kadar gemilerden günde beş defa yirmi bir pare top atışı yapılırdı. Top atışı 1906 yılına kadar devam etmiş, bundan sonra mali durum sebebiyle yerini fişek ve tüfek atılması uygulamasına bırakmıştır. 

Osmanlı’da devlet erkanı düzeyinde bayramlaşma merasimleri Ramazan ayının yirmi altıncı günü başlar, bayram gününe kadar devlet erkanı protokol sırasına göre birbirlerinin konağına giderek tebrikleşirlerdi. Arife günü, Topkapı sarayında “Arife Divanı” denilen tören yapılırdı. Arife divanından sonra halka bayram ilanı için Sarayburnu’ndan ve Tophane’den toplar atılırdı. Padişah, Cuma günleri yapılanlardan daha parlak bir alay ile Ayasofya veya Sultanahmet camilerinin birinde bayram namazını kılardı.Padişahın önceden belirlenmiş camiye gidiş ve dönüşlerinde yapılan merasime “Bayram Alayı” denirdi. Halk padişahın geçeceği güzergâh üzerinde alayı seyretmek üzere yol kenarında beklerdi. 

Bayramda akraba ziyaretleri, el öpme ve mükellef sofralarda ikramlar bittikten sonra sıra çocukların çok sevdiği eğlenceler başlardı. Bayram süresince İstanbul’un çeşitli semtlerinde olan mesire yerlerinde ve meydanlarda panayırlar kurulurdu. Buralarda oyuncular, hokkabazlar, cambazlar, usta hayalbazlar, meddâhlar hüner sahipleri gösteriler yapar, halkı eğlendirirlerdi. Şenliklerde güreşçiler çok ilgi ile izlenirdi. Çocuklar için salıncaklar, dönme dolaplar, atlıkarıncalar, at arabalı geziler, ata ve eşek binme, makarayla telden kayma oyunları gelir, eğlence yerleri bayram süresince dolup taşardı. Yine bu meydanlarda baloncular, düdükçüler, kaynana zırıltıcıları ortada dolaşırdı. Mangalda köfte pişirenler, simitçiler, çörekçiler, fıstıkçılar, macuncular, elma şekeri, horoz şekeri, Şam şekeri satanlar bulunurdu. 

Çocukların bayramda topladığı harçlıklar harcanmazdı. Anne babalar çocuklarını bayram günlerinde ellerinden geldiği kadar sevindirmeye çalışır ve gezdirirlerdi. Bayramın son günü ikindi vakti atılan toplarla bayramın sona erdiği ilan edilirdi.

Yazarın Diğer Yazıları